Aslında dünyada demokratik ülkelerde böyle bir sistem yok. Başkanlık sistemi var, Yarı Başkanlık sistemi var ama bizde uygulanmak istenen sistem gibi bir sistem yok. Başkanlık ve Yarı Başkanlık sistemi ise eğitim meselesini halletmiş, demokrasiyi özümsemiş ve Yasama, Yargı güçleriyle Parlamentoları bağımsız çalışan, etkin bir denetleme yapabilen toplumlarda yürüyor.
Ülkemizde halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı anayasaya göre icranın başı oldu. Beş yılda bir milletvekilleriyle aynı gün seçilecek olan Cumhurbaşkanı, bir veya daha fazla yardımcı atayabilecek. Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı, bizim gibi siyasi kutuplaşmanın her gün arttığı bir toplumda artık partili. Cumhurbaşkanı üst kademe kamu yöneticilerini atayıp, gerektiğinde görevlerinden alabilecek.
Her karar Cumhurbaşkanı’na ait olacak: İç ve dış güvenlik politikalarını o belirleyecek , gerekli gördüğü tedbirleri alacak. Süresi, 6 ayı geçemeyecek şekilde OHAL ilan edebilecek. OHAL kararı Resmi Gazete'de yayımlandığı gün TBMM'nin onayına sunulacak. Meclis, partilerin sayı ve çoğunluk durumuna göre, gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilecek, uzatabilecek veya olağanüstü hali iptal edebilecek. Veya bunları yapabilecek bir aritmetik dağılım, bugünkü gibi, Meclis’te olamayabilecek. O zaman Cumhurbaşkanı’nın istedikleri Mecliste el kaldırılarak kabul edilecek. Cumhurbaşkanı’nın talebiyle TBMM her defasında 4 ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilecek. Savaş hallerinde bu 4 aylık süre aranmayacak.
TBMM, 360 Milletvekili, yani, üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek.Yani muhalefetin sayısı 360’ı bulmadan Cumhurbaşkanı istemediği sürece, seçimler bile yenilenemeyecek...
Anlaşılan ülke yine kanun yerine kararnamelerle yönetilecek. TBMM'nin Cunhurbaşkanı’nın çıkardığı kararname ile aynı konuda bir kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz olacak. Bunun için de Muhalefetin 301 milletvekilini bulması gerekecek. Yani bugünkü sayılara göre pek mümkün değil. "MHP bu durumu dengeler" denebilir. Ama Cumhurbaşkanı, Mecliste, herhangi bir yolla partisine çekebileceği 5-6 milletvekili ile, gerekirse, bu dengeleri de kolayca aşabilir bizce.
Yani ? Yani yeni yönetimde de, yönetimde tek kişiye bağlılık ve keyfilik devam edebilecek. Devam ederse toplumda kutuplaşma büyüyecek. Kutuplaşma tartışmayı, tartışma kavgayı, kavga baskı ve otoriterleşmeyi getirecek. Baskı ve otoriterleşme toplumu daha çok gerecek ve korkarım gerginlik bir yerden kopacak.
Elbette durum böyle olmayabilir de. Bu tamamen yönetimin tavrına ve uygulamalarına bağlı. Ama son 15 yıldır yaşadıklarımıza bakınca ümitli olmak oldukça zor.
"Yeni Dönem" için Ziya Paşa'nın o bilinen beytini hatırladım.
"İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."
Gerçekten de, bizim endişelerimiz gerçekleşirse, bu terazi artık bu kadar ağırlığı çekemez, kırılır, dağılır.
Bu yüzden yöneticilerin ortamı çok germemeleri gerekir. Devamlı gerilim stratejisi izlemek, suçlayıcı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir tavır ve uygulama, taraftarlarınızın birleşmesini sağlayabilir, iktidarınızı güçlendirebilir. Ama asla adil, sürdürülebilir ve uygulanabilir bir yönetim ortaya çıkarmaz.
Vatandaşların birbirine düşman gözüyle baktığı kutuplaşmış bir ülkeyi yönetmek kolay değildir. Şartlar, yöneticileri sert tedbirler almaya zorlar. Bu da otoriterleşmeyi getirir. Esasen halkın büyük çoğunluğunun endişesi de budur.
İnşallah endişelerimiz gerçekleşmez.
İzine çıkmadan önce bir kere daha yazmak ve hatırlatmak istedim.
Ülkemizde halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı anayasaya göre icranın başı oldu. Beş yılda bir milletvekilleriyle aynı gün seçilecek olan Cumhurbaşkanı, bir veya daha fazla yardımcı atayabilecek. Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı, bizim gibi siyasi kutuplaşmanın her gün arttığı bir toplumda artık partili. Cumhurbaşkanı üst kademe kamu yöneticilerini atayıp, gerektiğinde görevlerinden alabilecek.
Her karar Cumhurbaşkanı’na ait olacak: İç ve dış güvenlik politikalarını o belirleyecek , gerekli gördüğü tedbirleri alacak. Süresi, 6 ayı geçemeyecek şekilde OHAL ilan edebilecek. OHAL kararı Resmi Gazete'de yayımlandığı gün TBMM'nin onayına sunulacak. Meclis, partilerin sayı ve çoğunluk durumuna göre, gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilecek, uzatabilecek veya olağanüstü hali iptal edebilecek. Veya bunları yapabilecek bir aritmetik dağılım, bugünkü gibi, Meclis’te olamayabilecek. O zaman Cumhurbaşkanı’nın istedikleri Mecliste el kaldırılarak kabul edilecek. Cumhurbaşkanı’nın talebiyle TBMM her defasında 4 ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilecek. Savaş hallerinde bu 4 aylık süre aranmayacak.
TBMM, 360 Milletvekili, yani, üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek.Yani muhalefetin sayısı 360’ı bulmadan Cumhurbaşkanı istemediği sürece, seçimler bile yenilenemeyecek...
Anlaşılan ülke yine kanun yerine kararnamelerle yönetilecek. TBMM'nin Cunhurbaşkanı’nın çıkardığı kararname ile aynı konuda bir kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz olacak. Bunun için de Muhalefetin 301 milletvekilini bulması gerekecek. Yani bugünkü sayılara göre pek mümkün değil. "MHP bu durumu dengeler" denebilir. Ama Cumhurbaşkanı, Mecliste, herhangi bir yolla partisine çekebileceği 5-6 milletvekili ile, gerekirse, bu dengeleri de kolayca aşabilir bizce.
Yani ? Yani yeni yönetimde de, yönetimde tek kişiye bağlılık ve keyfilik devam edebilecek. Devam ederse toplumda kutuplaşma büyüyecek. Kutuplaşma tartışmayı, tartışma kavgayı, kavga baskı ve otoriterleşmeyi getirecek. Baskı ve otoriterleşme toplumu daha çok gerecek ve korkarım gerginlik bir yerden kopacak.
Elbette durum böyle olmayabilir de. Bu tamamen yönetimin tavrına ve uygulamalarına bağlı. Ama son 15 yıldır yaşadıklarımıza bakınca ümitli olmak oldukça zor.
"Yeni Dönem" için Ziya Paşa'nın o bilinen beytini hatırladım.
"İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."
Gerçekten de, bizim endişelerimiz gerçekleşirse, bu terazi artık bu kadar ağırlığı çekemez, kırılır, dağılır.
Bu yüzden yöneticilerin ortamı çok germemeleri gerekir. Devamlı gerilim stratejisi izlemek, suçlayıcı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir tavır ve uygulama, taraftarlarınızın birleşmesini sağlayabilir, iktidarınızı güçlendirebilir. Ama asla adil, sürdürülebilir ve uygulanabilir bir yönetim ortaya çıkarmaz.
Vatandaşların birbirine düşman gözüyle baktığı kutuplaşmış bir ülkeyi yönetmek kolay değildir. Şartlar, yöneticileri sert tedbirler almaya zorlar. Bu da otoriterleşmeyi getirir. Esasen halkın büyük çoğunluğunun endişesi de budur.
İnşallah endişelerimiz gerçekleşmez.
İzine çıkmadan önce bir kere daha yazmak ve hatırlatmak istedim.