Neden geldiler? İş için geldiler. Karaman’ı kendilerine yurt edindiler. İş adına işsizliğin getirdiği insanlar.
Karaman’ın değişen yüzü şehre bakarken kendimizle yüzleşmek haritada Karaman'ın yeri dahi bilinmezken şimdi büyük bir şehirmiş gibi bizi de bize tanıtan, zaman içinde değişen Karaman bisküvinin başkenti. Karaman’ın rengi, elbisesi, kenti yöneten kimliği onu biçimleyen eski Karaman ile yeni Karaman'ı yüzleştiren, bu şehre gelen yolları kesiştiren.
Karaman artık bir işçi kenti. İşsizlere mesken olan bir kent. Köylerinden evlerinden sıcacık yataklarından kalkıp gelenler, her gelen de bisküviden kendilerine bir yol açmaya çalışıyor. Ülkede işsizliğin kol gezdiği işsizliğin iyice arttığı ve bazı yerlerde işi beğenmemenin arttığı zamanlarda, gün ışığı gibi gülen fabrikalar bu şehrin üzerine çöken işsizlik tablosu göstergesini ters çeviriyor, işsizliği bitiriyor.
Taze yeni genç işsizler tepeleme servislere doluşmuşlar. İlçelerden yakın köylerden, merkezden, uzak mahallelerden servislerin hepsi de yollara dizilmişler, fabrikalara işçi getirmek için birbirlerini izliyor.
Şehrin içinde de tüm renk ve kombinasyonlarda işçi önlükleri görmek mümkün pek çoğunu da fabrikaların kendisi dağıtmış. Çoğu da kendileri yeniden diktirmiş bazıları da kısalttırmış veya daralttırmış. Fabrikanın iş önlüğü mavi iken bir de bakmışsınız ki aralarına bir başka fabrikanın önlüğü karışmış bilemiyorsunuz bu kez hangi fabrikanın işçisi olduğunu.
Çarşı pazarda konuşulan fabrika işçileri. Çünkü çarşının nabzını onlar tutuyor. Çalışma zorlukları saatleri çoğu kez onların çarşıya çıkmalarına izin vermiyor. Dolayısıyla onları iş çıkışları önlükleriyle de çarşı pazar yerlerinde görebiliyorsunuz. Onların pek çoğu doğudan veya köyden gelmiş, aksanları kendi yörelerinin diline kayarken birden şehirli aksanını da karıştırarak çarşı pazarda bir arkadaşıyla konuşurken de görebiliyorsunuz. Konuşma dilleri aynı olunca çok rahat iletişim kurabiliyor. Konuşmasının kalanını da mimik hareketleri oluşturuyor. Gün geçtikçe şekillenen fabrika kültürlü çarşı pazar yerleri.
İşsizlik büyük sorun. Her gün iki, üç, beş on kişi işe girebilmek için fabrikaların bekçi kulübesinde bekliyor. Hepsinde ortak kullanılan sözcük "Çaresizlikten" Yırtılan atılan, buhar olup uçan hayaller. Beklentiler. Cepler delik, ceplerinde para kalmamış mecburiyetten. Bazı fabrikalar yaş sınırı koymuşlar, bazıları da erkek işçi almıyor. Bu durum askere gidecekleri, askerden gelenleri, evlenecekleri bir hayli sıkıntıya sokuyor. Çünkü gidecekleri girecekleri başka iş yok. Yapabileceklerini sandıkları tek şey de bisküvi işçiliği. Üstelik üstlerindeki elbise, onların hayat kitabını okutacak kadar da eski değil. Onun gençliği, elinden tutarken avucunun içinde çürümüş, kokmuş hayalleri umutları var. Onlardan da sadece bahsediyor, icraata geçmiyor. Üzgün ve çaresiz hissediyor kendini. Bir de öğrenilmiş çaresizlik koymuş ki adını, elini kolunu esir etmiş. Evdekilerden, geçmişinde evinde oturan babasından da pek farkı yok gibi. Bir tek farkı var babasından, genç oluşu. Bu da kendisini, babasına kıyasla daha sağlam ve serin tutuyor, hayata tutunma hissi veriyor. Güven, geleceğe sağlam bakabilme gücü.
Burada hakikat veya hakikate yakın bir şey daha var. Bazı işçiler işi ile çarpışma boğuşma aynı iken, işinden memnuniyet veya memnuniyetsizlik belirtisi gösteriyor. Burada, genellemede bahsi geçen memnun olma veya olmama durumu, işsizlerin bazıları hayata yeni adım atmış, yeni kanat çırpmaya hazırlanan sığırcık yavruları. Bazıları çift şişe cam altı gözlüklü mağdurlar. Bazıları da özürlü imiş gibi duruyorlar. Bazıları vakit öldürmeye gelmişler, bazıları da sırf eğlence olsun diye. Ama gerçekten ekmeği için gelenler onlar ki, onlar için hiçbir şey diyemeyiz. Yani işçilerin hepsi de ekmeği için geliyor diyemeyiz. Tamam çalışmak için oradadırlar ama...
Burada birçok işçi işe yeni başlamış. Her biri de fırınların üzerine abanmış, bisküvi topluyor, tartıyor, etiketliyor, istif ediyor. Saksağanlar gibi bisküvi toplamayı görev bilen kızlar. Kimi öyle hızlı topluyor ki, sanırsınki işin hepsini göğüsleyecek. Tek tek bisküviler, dökme kutulara toplanıyor. Alışverişlerde onu alanlar, kutuyla alıyor. Kızların söz kesmelerinde iki bisküvi arası lokumlar kutu kutu. Kızlar finger bisküvi topluyor. Anneler, kızlar, bu işe bayılacak. Şu Türk usulü söz kesmelerde, ağızlar tatlansın diye gerçekten de iki bisküvi arası lokum, harika olur.
Bisküvi sıraları fırından ardı sıra geliyor, yarım porsiyon çavuşlarının emir ve talimatlarıyla kızlar yerlerini alıyor. İşçi kızlar gerçekten usta toplamacılar. Fırında çeşit değişimi var. Ne gelirse gelsin, kızların elleri aynı hız ve tempoda işleyecek. Kızlar sil baştan işe yeni başlıyorlarmış gibi, aynı heves ve coşkuyla işe girişecekler.
Kızlar öğleden sonra beş gibi evlerinde oluyorlar. İnsanların tam beş çayı içme vakti. Standart bir beş çayı, bazen de kahvaltı ve çay. Bazen de batırık sonrası. Bu batırığın tahinden veya fıstıktan yapılanı var. Tadı harika oluyor gerçekten. Karaman'ın alışık olduğu bir tat, damak tadı.
Bisküvi işçisi kızlar kendilerine bakıyorlar. Bakımlılar, ayaklarını sağlam yere bastıklarından olmalı. Ellerinde pahalı cep telefonları ve üzerlerindeki iş önlüğü ile çarşı pazar yerlerinde. Üstelik gelir getirici bir etki de yaratıyorlar. Pek çoğunun saçları kapalı. Bu yüzden saç boyamak, saç bakımı veya saç rengini açmak gibi masrafları olmuyor. Moda denilen şey, kulaklarına bir fısıltı olarak çalınıyor.
Evlilerin çocuk sayısı iki iken, üçe çıkmış. Bir diğer taraftan da orduya asker yetiştiriyorlar. Aslına bakarsanız, çok yakın zamanda buraya da iki şehit geldi. Ve her gün televizyon şehit haberleri veriyor. Daha fazlası, daha fazlası... Gerçek şu ki, savaş halinde de değiliz. Büyük Türkiye resmine bakınca, batıya ve Avrupa’ya olan ilginiz de azalıyor.
Nasıl ki askere giden gençler, vatan için göğüslerini siper ediyorsa, buradakiler de geride kalanların önlerine güzel yemekler çıkması için, işlerine kendilerini siper ediyor. İşleriyle dövüşüyorlar, işleriyle ilgileniyorlar. Buradaki yemek de önemli, yemeğin tadı, tuzu.
Burası Karaman, işçi kenti. Hem iş var hem işçi. Burası bambaşka bir diyar. Bu şehri renkli ve tatlı hale getiren diline damağına yapışan bir de tadı var ki, ona da bisküvi derler. Sıcacık ve taze. Ağıza alınca da dolgunluk veriyor. Bu yüzden yiyenlerin bazılarını şımartıyor, bazılarını sersemletiyor, bazılarını da şükrettiriyor. Bu yüzden izlenimler birbirine karışıyor, belirsizleşiyor. Bu yüzden hatlar karışıyor.
Ancak işçiler yemeklerini yedikten sonra, iş ile ilgili deneyimlerini anlatırken, içinden gerçek veya gerçek olmayanlar ortaya çıkıyor. Anlattıklarında biraz abartı da var, ama bu da normal karşılanıyor yadırganmıyor.
Rüzgarın dili yok, ama kokusu var. O kokunun getirdiği bisküviye sahip çıkalım. Sevgi ve hürmetle...
http://yazarimben1.blogspot.com.tr/
Karaman’ın değişen yüzü şehre bakarken kendimizle yüzleşmek haritada Karaman'ın yeri dahi bilinmezken şimdi büyük bir şehirmiş gibi bizi de bize tanıtan, zaman içinde değişen Karaman bisküvinin başkenti. Karaman’ın rengi, elbisesi, kenti yöneten kimliği onu biçimleyen eski Karaman ile yeni Karaman'ı yüzleştiren, bu şehre gelen yolları kesiştiren.
Karaman artık bir işçi kenti. İşsizlere mesken olan bir kent. Köylerinden evlerinden sıcacık yataklarından kalkıp gelenler, her gelen de bisküviden kendilerine bir yol açmaya çalışıyor. Ülkede işsizliğin kol gezdiği işsizliğin iyice arttığı ve bazı yerlerde işi beğenmemenin arttığı zamanlarda, gün ışığı gibi gülen fabrikalar bu şehrin üzerine çöken işsizlik tablosu göstergesini ters çeviriyor, işsizliği bitiriyor.
Taze yeni genç işsizler tepeleme servislere doluşmuşlar. İlçelerden yakın köylerden, merkezden, uzak mahallelerden servislerin hepsi de yollara dizilmişler, fabrikalara işçi getirmek için birbirlerini izliyor.
Şehrin içinde de tüm renk ve kombinasyonlarda işçi önlükleri görmek mümkün pek çoğunu da fabrikaların kendisi dağıtmış. Çoğu da kendileri yeniden diktirmiş bazıları da kısalttırmış veya daralttırmış. Fabrikanın iş önlüğü mavi iken bir de bakmışsınız ki aralarına bir başka fabrikanın önlüğü karışmış bilemiyorsunuz bu kez hangi fabrikanın işçisi olduğunu.
Çarşı pazarda konuşulan fabrika işçileri. Çünkü çarşının nabzını onlar tutuyor. Çalışma zorlukları saatleri çoğu kez onların çarşıya çıkmalarına izin vermiyor. Dolayısıyla onları iş çıkışları önlükleriyle de çarşı pazar yerlerinde görebiliyorsunuz. Onların pek çoğu doğudan veya köyden gelmiş, aksanları kendi yörelerinin diline kayarken birden şehirli aksanını da karıştırarak çarşı pazarda bir arkadaşıyla konuşurken de görebiliyorsunuz. Konuşma dilleri aynı olunca çok rahat iletişim kurabiliyor. Konuşmasının kalanını da mimik hareketleri oluşturuyor. Gün geçtikçe şekillenen fabrika kültürlü çarşı pazar yerleri.
İşsizlik büyük sorun. Her gün iki, üç, beş on kişi işe girebilmek için fabrikaların bekçi kulübesinde bekliyor. Hepsinde ortak kullanılan sözcük "Çaresizlikten" Yırtılan atılan, buhar olup uçan hayaller. Beklentiler. Cepler delik, ceplerinde para kalmamış mecburiyetten. Bazı fabrikalar yaş sınırı koymuşlar, bazıları da erkek işçi almıyor. Bu durum askere gidecekleri, askerden gelenleri, evlenecekleri bir hayli sıkıntıya sokuyor. Çünkü gidecekleri girecekleri başka iş yok. Yapabileceklerini sandıkları tek şey de bisküvi işçiliği. Üstelik üstlerindeki elbise, onların hayat kitabını okutacak kadar da eski değil. Onun gençliği, elinden tutarken avucunun içinde çürümüş, kokmuş hayalleri umutları var. Onlardan da sadece bahsediyor, icraata geçmiyor. Üzgün ve çaresiz hissediyor kendini. Bir de öğrenilmiş çaresizlik koymuş ki adını, elini kolunu esir etmiş. Evdekilerden, geçmişinde evinde oturan babasından da pek farkı yok gibi. Bir tek farkı var babasından, genç oluşu. Bu da kendisini, babasına kıyasla daha sağlam ve serin tutuyor, hayata tutunma hissi veriyor. Güven, geleceğe sağlam bakabilme gücü.
Burada hakikat veya hakikate yakın bir şey daha var. Bazı işçiler işi ile çarpışma boğuşma aynı iken, işinden memnuniyet veya memnuniyetsizlik belirtisi gösteriyor. Burada, genellemede bahsi geçen memnun olma veya olmama durumu, işsizlerin bazıları hayata yeni adım atmış, yeni kanat çırpmaya hazırlanan sığırcık yavruları. Bazıları çift şişe cam altı gözlüklü mağdurlar. Bazıları da özürlü imiş gibi duruyorlar. Bazıları vakit öldürmeye gelmişler, bazıları da sırf eğlence olsun diye. Ama gerçekten ekmeği için gelenler onlar ki, onlar için hiçbir şey diyemeyiz. Yani işçilerin hepsi de ekmeği için geliyor diyemeyiz. Tamam çalışmak için oradadırlar ama...
Burada birçok işçi işe yeni başlamış. Her biri de fırınların üzerine abanmış, bisküvi topluyor, tartıyor, etiketliyor, istif ediyor. Saksağanlar gibi bisküvi toplamayı görev bilen kızlar. Kimi öyle hızlı topluyor ki, sanırsınki işin hepsini göğüsleyecek. Tek tek bisküviler, dökme kutulara toplanıyor. Alışverişlerde onu alanlar, kutuyla alıyor. Kızların söz kesmelerinde iki bisküvi arası lokumlar kutu kutu. Kızlar finger bisküvi topluyor. Anneler, kızlar, bu işe bayılacak. Şu Türk usulü söz kesmelerde, ağızlar tatlansın diye gerçekten de iki bisküvi arası lokum, harika olur.
Bisküvi sıraları fırından ardı sıra geliyor, yarım porsiyon çavuşlarının emir ve talimatlarıyla kızlar yerlerini alıyor. İşçi kızlar gerçekten usta toplamacılar. Fırında çeşit değişimi var. Ne gelirse gelsin, kızların elleri aynı hız ve tempoda işleyecek. Kızlar sil baştan işe yeni başlıyorlarmış gibi, aynı heves ve coşkuyla işe girişecekler.
Kızlar öğleden sonra beş gibi evlerinde oluyorlar. İnsanların tam beş çayı içme vakti. Standart bir beş çayı, bazen de kahvaltı ve çay. Bazen de batırık sonrası. Bu batırığın tahinden veya fıstıktan yapılanı var. Tadı harika oluyor gerçekten. Karaman'ın alışık olduğu bir tat, damak tadı.
Bisküvi işçisi kızlar kendilerine bakıyorlar. Bakımlılar, ayaklarını sağlam yere bastıklarından olmalı. Ellerinde pahalı cep telefonları ve üzerlerindeki iş önlüğü ile çarşı pazar yerlerinde. Üstelik gelir getirici bir etki de yaratıyorlar. Pek çoğunun saçları kapalı. Bu yüzden saç boyamak, saç bakımı veya saç rengini açmak gibi masrafları olmuyor. Moda denilen şey, kulaklarına bir fısıltı olarak çalınıyor.
Evlilerin çocuk sayısı iki iken, üçe çıkmış. Bir diğer taraftan da orduya asker yetiştiriyorlar. Aslına bakarsanız, çok yakın zamanda buraya da iki şehit geldi. Ve her gün televizyon şehit haberleri veriyor. Daha fazlası, daha fazlası... Gerçek şu ki, savaş halinde de değiliz. Büyük Türkiye resmine bakınca, batıya ve Avrupa’ya olan ilginiz de azalıyor.
Nasıl ki askere giden gençler, vatan için göğüslerini siper ediyorsa, buradakiler de geride kalanların önlerine güzel yemekler çıkması için, işlerine kendilerini siper ediyor. İşleriyle dövüşüyorlar, işleriyle ilgileniyorlar. Buradaki yemek de önemli, yemeğin tadı, tuzu.
Burası Karaman, işçi kenti. Hem iş var hem işçi. Burası bambaşka bir diyar. Bu şehri renkli ve tatlı hale getiren diline damağına yapışan bir de tadı var ki, ona da bisküvi derler. Sıcacık ve taze. Ağıza alınca da dolgunluk veriyor. Bu yüzden yiyenlerin bazılarını şımartıyor, bazılarını sersemletiyor, bazılarını da şükrettiriyor. Bu yüzden izlenimler birbirine karışıyor, belirsizleşiyor. Bu yüzden hatlar karışıyor.
Ancak işçiler yemeklerini yedikten sonra, iş ile ilgili deneyimlerini anlatırken, içinden gerçek veya gerçek olmayanlar ortaya çıkıyor. Anlattıklarında biraz abartı da var, ama bu da normal karşılanıyor yadırganmıyor.
Rüzgarın dili yok, ama kokusu var. O kokunun getirdiği bisküviye sahip çıkalım. Sevgi ve hürmetle...
http://yazarimben1.blogspot.com.tr/