Bu kapıdan giren herkes bu fabrikada işçidir. Fabrikanın ilerlemesi için çalışır geleceği için ne yazık ki bazıları işlerine arkalarını dönmüşler gurur ve kibirleri yüzünden işçi kelimesini kendilerine layık görmezler. Söyledim onlara da "Hepimiz işçiyiz" diye. "Bu fabrikanın kapısından içeri giren patronlar hariç hepimiz bu fabrikanın işçisiyiz." diye. "Sadece görev ve sorumluluklarımız farklı" diye. Ama onlar gurur ve kibirlerine yenik düştüler hazmedemediler işçilik kelimesini. Onlar görevlerini de pek umursamıyordu sadece unvana takılıp kalmışlardı küçük bir tehlike gibi. İşyerleri işler, işverenler, hoşlanmaz böyle davranışlardan . Eğer ki size o görev ve sorumluluk verilmişse öyleyse hep birlikte bu fabrikanın yükselmesi için çalışalım. Rütbe ve unvana takılı kalmayalım. Çünkü iş, işini seven ve değer verenlerin omuzlarında yükselir. Ve her sorumlu kişi işini dürüst düzenli gösterişsiz ılıman bir hava içerinde böyle de bir etki bırakarak yapıyorsa sevilir. "Benim yaşayışım, mevki makam sahibi iken ben nasıl işçi olurum?" Ben de dedim ki "Sen ben, hepimiz aynı kaptan yemek yiyoruz aynı kapıdan giriyoruz ve aynı fabrika politikasını savunmuyor muyuz? Öyleyse senin görevin bu fabrikayı yükseltmek kalkındırmak ise benim görevim de odur. Senin görevin işini doğru ve dürüst yapmak ise benim görevim de işimi doğru ve dürüst yapmaktır. Senin görevin işyeri politikasını hayata geçirmek onu uygulamak ise benim görevim de odur." Bize mevki ve makam veren bizi sınıflandıran görevlerimizdir. Konuş üzerindeki önlüğüne ve koltuğuna güvenerek konuş senle beni bir tutma da konuş. Belki benim senden çok emeğim geçmiştir sen nereden bileceksin?
İşçi ile okumuş müdür amir ve sorumlular arasındaki işyeri ekip çalışma arkadaşlığı karşılıklı anlayış, taraflar arasında iletişim bazen öyle kopuk bir noktaya geliyor ki bunun sorumlusu genellikle güdümlü yaklaşımlar. Bu tip yaklaşımlar işçi ile müdürün arasını açabiliyor.
Bu güdülebilen yaklaşımlar genellikle birbirinizin hangi konumda olduğumuzu hangi konularda hassas duyarlı olduğumuzu anlamamamızdan kaynaklanıyor. Müdürlük makam olarak kulağa daha otoriter ve emir veren bir konum iken işçilik ise masum emir erleri gibi geliyor. Peki bu durumda nasıl anlaşacağız? Nasıl bir ekip çalışması içinde olacağız? Birbirimiz de yarattığımız etki? Daha birbirimizle iletişime geçmeden birbirinizi daha tanımadan birbirimizden huylanıyor gıcık oluyoruz.
Okumuş gelmiş kendisi iri yarı eli ayağı temiz lakin parmakları ince ve narin hiç ağır iş görmemiş işletme içinden gezinecek ona sorumluluk verilmiş hemen omuzlarını kaldırarak dik çenesi yukarı da delice parlayan gözleri, yüksekten bakan bir müdür gibi. İşçi ile karşılaşıyor. Birisi işçi ya ötekisi? Oysa ikisi de aynı işçiliğe yürüyor bütün iş ve sorumluluk her ikisinin de üzerinde, muhtemelen o makinaların ve fırınların çıkardığı sesler ortak melodiler her ikisinin de kulaklarına gidiyor. Ve o makinaları ve fırınları ortak kullansınlar ve aynı ortak ses çıkartsınlar ve bir ekip içinde çalışsınlar diye de alınmış. Ki onlarda sizin ekip çalışmanıza göre hızlanacak veya yavaşlayacaklar.
Onu müdür yaptıranın veya işçiyi işçi yapanın da ne olduğunu yakında o da anlayacak. Kibir ve gururun mevki ve makamın onun öyle konuşturduğunu yakında o da öğrenecek. Makinaların fırınların kenarında bir kaldırım serçesi gibi duran işçi ile yan yana geldiklerin de, de o geniş omuzlu, dik başı mamur ekşimiş suratıyla, ona yüksekten bakan. İşçiyi hor gördüğünde de, gördüğünde de onun da kendisi gibi sorumluluk sahibi olduğunu işini en güzel şekilde yaptığını en az kendisi kadar işini önem verdiğini, fakat kendisi gibi havalı ve yüksekten bakarak yürümediğini yakında o da anlayacak
Bütün sıkıntı büyüklenme de yatıyor. Kendisi o makam ve koltuğa oturduğu an da kibir ve gurura da kendini teslim ettiğiniz anda. O koltuğun sorumluluğunu savunmak yerine kendi egolarınız savunmak zorunda kalıyorsunuz. Diyelim ki o işçilerin içinde de okumuşlar var ve en az sizin kadar veya sizden daha çok bilgileri var. Ama onlar işçiler, işçi olarak da kalabilmişler. Çünkü içlerinde hem işçilik hem de görev sorumluluğu var. O da eğer kibir ve gururdan sıyrılabilirse kendisinin de hangi kategoride olduğuna karar verecek.
Siz ki işçiyi hoş görmeli ondan önce siz ona işletmeye girince "Kolay gelsin hayırlı işler" demelisiniz. Çünkü kendi müdürlüğünüzü unutturmak zorundasınız. Ama bu durum müdür tarafından pek de önemsenmiyor çünkü kendisinin sert ve dik başlı görünmezse işlerin daha kötüye gideceği söz dinletemeyeceği sanıyor. Oysa genel görüş karşılıklı iletişimle birbirlerini tanır birbirini anlarlarsa daha çok sevecekleri yolunda.
Sonuç olarak iki tarafta karşılaştıkları vakit selamsız sorunsuz sorunları aşmaya çalışıyor birbirlerine karşı mesafeli olarak bir günü atlatabilmenin çaresine bakıyor.
Gösteriş meraklısı müdür ikna olmuş gibi. Tevazu içinde mütevazi bir şekilde işyerine girip çıkıyor. İşçiler onu öyle görünce de şaşırıyor, bazılarının içlerinde ki onun hakkındaki düşünceleri tuz buz olmuş. Peşin hükümler önyargılar, bilinçli olarak yapılan yönetilebilir güdülebilir, yaklaşımlar ve yeniden başlatmak zorunda olduğunu bir davranış biçimi. Kötü olan zaten kötü ağır bir iş de var sen iyi olmaya bak.
Kısa bir süre sonra da sıska bedenli işçi bir haftadır müdürün işyerine geldiğini ve havalı bir tavır takınmadığından da yakınıyordu. O da inanmaya başlamıştı böyle bir makamın olmadığını kendisi de tarifler arasına sıkışmış tarifsiz bir şaşkınlık içindeydi.
İşin içinde bir sorumluluk var görev var
Eğer fabrikada işler yürüyorsa makinalar çalışıyorsa o zaman bize de sana da ekmek var.
İşin gerçeğe yakın veya gerçek olan bir tarafı daha var. İş ile dövüşmelerimiz aynı birisi işçi iken "Çok yorulduk hırpalandık" derken diğeri de "Ben de kafa yordum" der. İkisi de yorgundur üstelik. Burada çalışan işçiyi hafif göstermek oysa esas işi de o yüklenirken ve herkesçe de takdir görürken her iki taraf içinde işini en iyi şekilse yapmak günü sorunsuz atlatmak varken. Burada vasfı geçen aynı kapıdan girip de farkı görev ve pozisyonlara dağılanlar hakkında hani şu bazıları vardır kendilerini patron zanneder, bazıları devlet başkanı, bazıları da ’’Bu dünyayı ben yarattım,’’ der gibi ama hepsi de bu duruş da da değildir. Burada şu bazı kelimesi işi çözüyor ki o bazıları da gerçekten çok güzel anlayışlı bir şekilde işini yapıyor. Ama şu bazıları dediğimiz duruşlar da işin içine girdi mi işte orada da sıkıntılar başlıyor.
Şu bazılarının iki tarafındaki yöneticiler şu gösteriş meraklısı tipler büyüklenme makam koltuk sevmek elbette sadece sana, işyerlerine özgü bir davranış da değil, bütün sektörlerde devlet kurumlarında da her yer de vardır. Çünkü insanlar büyüklenmeyi sever. Çünkü koltuk gücün sembolüdür. En kötü en rezil adamı bile vezir eder.
https://yazarimben1.blogspot.com.tr/
İşçi ile okumuş müdür amir ve sorumlular arasındaki işyeri ekip çalışma arkadaşlığı karşılıklı anlayış, taraflar arasında iletişim bazen öyle kopuk bir noktaya geliyor ki bunun sorumlusu genellikle güdümlü yaklaşımlar. Bu tip yaklaşımlar işçi ile müdürün arasını açabiliyor.
Bu güdülebilen yaklaşımlar genellikle birbirinizin hangi konumda olduğumuzu hangi konularda hassas duyarlı olduğumuzu anlamamamızdan kaynaklanıyor. Müdürlük makam olarak kulağa daha otoriter ve emir veren bir konum iken işçilik ise masum emir erleri gibi geliyor. Peki bu durumda nasıl anlaşacağız? Nasıl bir ekip çalışması içinde olacağız? Birbirimiz de yarattığımız etki? Daha birbirimizle iletişime geçmeden birbirinizi daha tanımadan birbirimizden huylanıyor gıcık oluyoruz.
Okumuş gelmiş kendisi iri yarı eli ayağı temiz lakin parmakları ince ve narin hiç ağır iş görmemiş işletme içinden gezinecek ona sorumluluk verilmiş hemen omuzlarını kaldırarak dik çenesi yukarı da delice parlayan gözleri, yüksekten bakan bir müdür gibi. İşçi ile karşılaşıyor. Birisi işçi ya ötekisi? Oysa ikisi de aynı işçiliğe yürüyor bütün iş ve sorumluluk her ikisinin de üzerinde, muhtemelen o makinaların ve fırınların çıkardığı sesler ortak melodiler her ikisinin de kulaklarına gidiyor. Ve o makinaları ve fırınları ortak kullansınlar ve aynı ortak ses çıkartsınlar ve bir ekip içinde çalışsınlar diye de alınmış. Ki onlarda sizin ekip çalışmanıza göre hızlanacak veya yavaşlayacaklar.
Onu müdür yaptıranın veya işçiyi işçi yapanın da ne olduğunu yakında o da anlayacak. Kibir ve gururun mevki ve makamın onun öyle konuşturduğunu yakında o da öğrenecek. Makinaların fırınların kenarında bir kaldırım serçesi gibi duran işçi ile yan yana geldiklerin de, de o geniş omuzlu, dik başı mamur ekşimiş suratıyla, ona yüksekten bakan. İşçiyi hor gördüğünde de, gördüğünde de onun da kendisi gibi sorumluluk sahibi olduğunu işini en güzel şekilde yaptığını en az kendisi kadar işini önem verdiğini, fakat kendisi gibi havalı ve yüksekten bakarak yürümediğini yakında o da anlayacak
Bütün sıkıntı büyüklenme de yatıyor. Kendisi o makam ve koltuğa oturduğu an da kibir ve gurura da kendini teslim ettiğiniz anda. O koltuğun sorumluluğunu savunmak yerine kendi egolarınız savunmak zorunda kalıyorsunuz. Diyelim ki o işçilerin içinde de okumuşlar var ve en az sizin kadar veya sizden daha çok bilgileri var. Ama onlar işçiler, işçi olarak da kalabilmişler. Çünkü içlerinde hem işçilik hem de görev sorumluluğu var. O da eğer kibir ve gururdan sıyrılabilirse kendisinin de hangi kategoride olduğuna karar verecek.
Siz ki işçiyi hoş görmeli ondan önce siz ona işletmeye girince "Kolay gelsin hayırlı işler" demelisiniz. Çünkü kendi müdürlüğünüzü unutturmak zorundasınız. Ama bu durum müdür tarafından pek de önemsenmiyor çünkü kendisinin sert ve dik başlı görünmezse işlerin daha kötüye gideceği söz dinletemeyeceği sanıyor. Oysa genel görüş karşılıklı iletişimle birbirlerini tanır birbirini anlarlarsa daha çok sevecekleri yolunda.
Sonuç olarak iki tarafta karşılaştıkları vakit selamsız sorunsuz sorunları aşmaya çalışıyor birbirlerine karşı mesafeli olarak bir günü atlatabilmenin çaresine bakıyor.
Gösteriş meraklısı müdür ikna olmuş gibi. Tevazu içinde mütevazi bir şekilde işyerine girip çıkıyor. İşçiler onu öyle görünce de şaşırıyor, bazılarının içlerinde ki onun hakkındaki düşünceleri tuz buz olmuş. Peşin hükümler önyargılar, bilinçli olarak yapılan yönetilebilir güdülebilir, yaklaşımlar ve yeniden başlatmak zorunda olduğunu bir davranış biçimi. Kötü olan zaten kötü ağır bir iş de var sen iyi olmaya bak.
Kısa bir süre sonra da sıska bedenli işçi bir haftadır müdürün işyerine geldiğini ve havalı bir tavır takınmadığından da yakınıyordu. O da inanmaya başlamıştı böyle bir makamın olmadığını kendisi de tarifler arasına sıkışmış tarifsiz bir şaşkınlık içindeydi.
İşin içinde bir sorumluluk var görev var
Eğer fabrikada işler yürüyorsa makinalar çalışıyorsa o zaman bize de sana da ekmek var.
İşin gerçeğe yakın veya gerçek olan bir tarafı daha var. İş ile dövüşmelerimiz aynı birisi işçi iken "Çok yorulduk hırpalandık" derken diğeri de "Ben de kafa yordum" der. İkisi de yorgundur üstelik. Burada çalışan işçiyi hafif göstermek oysa esas işi de o yüklenirken ve herkesçe de takdir görürken her iki taraf içinde işini en iyi şekilse yapmak günü sorunsuz atlatmak varken. Burada vasfı geçen aynı kapıdan girip de farkı görev ve pozisyonlara dağılanlar hakkında hani şu bazıları vardır kendilerini patron zanneder, bazıları devlet başkanı, bazıları da ’’Bu dünyayı ben yarattım,’’ der gibi ama hepsi de bu duruş da da değildir. Burada şu bazı kelimesi işi çözüyor ki o bazıları da gerçekten çok güzel anlayışlı bir şekilde işini yapıyor. Ama şu bazıları dediğimiz duruşlar da işin içine girdi mi işte orada da sıkıntılar başlıyor.
Şu bazılarının iki tarafındaki yöneticiler şu gösteriş meraklısı tipler büyüklenme makam koltuk sevmek elbette sadece sana, işyerlerine özgü bir davranış da değil, bütün sektörlerde devlet kurumlarında da her yer de vardır. Çünkü insanlar büyüklenmeyi sever. Çünkü koltuk gücün sembolüdür. En kötü en rezil adamı bile vezir eder.
https://yazarimben1.blogspot.com.tr/