İşçiler sekiz saatlik işlerine gidiyorlar. İşyerinde çalışma saatleri sekiz saat oldu. Otobüsler, büyüklü küçüklü evlerden, köylerden işçi topluyor. Yollar, buğday tarlaları gibi işçi dolu. Çift çift, tek tek, sıra halinde, şehrin yetiştirdiği, ürettiği bisküvi işçileri, kendi kendilerini küçük parsellere bölmüş, öbekler halinde bekliyorlar. Şehrin en büyük sanayi kuruluşlarına, fabrikalara çalışmaya gidiyorlar. Kadınlar kızlar, arkadaşlarıyla birlikte hep birlikte servislere doluşuyorlar, sonra erkekler de başka serviste toplanıyorlar. Hepsi birlikte bir ekip oluyorlar.
Otobüs köyden, yeşil kırlardan çıkıyor. Mahallenin yollarından, dar sokaklarından. Uzaktan alçak, yaklaşınca yükselen binaların yanından geçiyor. Ereğli yolu kavşağında, uzun direğe bağlı, göndere çekili Türk Bayrağını da geçtikten sonra işçiler, kendi mekanları olan işyerlerine geliyorlar. İşyerlerinin etrafı kalın duvarlarla çevrili, binanın girişinde de, kapıda da güvenlik görevlileri var. Otobüs girişin yanında durağa yanaşınca, işçiler bir bir önlüklerini çekiştire çekiştire iniyorlar, dökülüyorlar. Hiç kimse iş önlüksüz işe alınmıyor. Girişte sıralanıp, güvenlikçi bayan tarafından, bayan işçiler kontrol ediliyor. İşçiler, tek tek işyerine yollanıyor. Bayanlara ait, dinlenmeleri, soyunup giyinmeleri için uzun ve geniş bir bölme var, orada birikiyorlar. Kıyafet dolaplarının olduğu bir bölüm, tuvalet ve lavabo var. Karşılıklı, bitişik nizam dolaplarda iş kıyafetleri var. Ayrıca dolapların duvarlarında, kendilerine ait, bazı özel resimleri var. İş için lazım olan minik aletler, onlar alınıyor ve dolaplara özel eşyalar bırakılıyor.
Hepsi özenle giyinmişler ve yeni bir iş gününe hazırlanıyorlar. Esmer, kumral, sarışın kızlar, mahmur bakışlı, iri gözlü kızlar, masum yüzlü, baygın gözlü kızlar, karamsar, ortama soğuk bakan kızlar, kalkık dudaklı, alacaklı bakışlı kızlar, ama hiç kuşkusuz, hepsinde de aynı dilek ve temenni var. Hayırlısıyla, kazasız, belasız, sabahı edebilmek.
Ayakkabıları terlik. O terlik içinde küçük muntazam ayaklar. O ayakları saran, kilim desenli patikler. Oldum olası yorgun ayaklar. Bazen de gergin, bazen de tez, heyecanlı, telaşlı ayaklar. O adımlar hızlandığında, sıklaştığında, o kızları birbirine yakınlaştıran,, önlerinde hazır duran fırınlara, bisküvilerle birlikte, kızların hikayelerini de sarıp sarmalayan, paketleme makinalarına ulaştıran ayaklar.
Çalıştıkları işyerlerinde, işçiyi sıkıntıya sokacak, bunaltacak şekilde yığıntılı bir işle de karşılaşmıyorlar. İş ve işçi seviyesi de ayarlı, makinalar otomatik. Kızlar seyrek bir şekilde yayılmışlar, bir araya gelemiyorlar, konuşamıyorlar. Bu otomatik makinalar çok iş çıkartıyorlar ve kızlar arasındaki mesafeyi de onlar açıyorlar.
Gece haftasının son günü, bir haftadır gece uykusuz, gözleri uykusuz, evlerindeki yatakları boş kalmış işçileri, ertesi gün sabahı kahvaltılarını eder etmez, uykuya dalıyorlar. Gündüz uykusu da onları, seme tavuk gibi yapıyor, sersemletiyor. Sersemletiyor ama gerekli, mecbur. O işi gece yapan birileri de, mutlaka olacak. O bisküvileri toplayacak, o bisküviler tırlara dolacak, ertesi gün bir başka kız gelip, bayrağı teslim alacak. O toplayacak, ardı sıra gelen bisküvileri. Sizin yerinizi o dolduracak ve daha sonra başkaları. Herkes yerini bir başkasına bırakacak. İşte o zaman, ne gereği vardı ki uykusuz kalmanın da demeyeceksiniz çünkü, bir gün sonra siz de, aynı gece uyuyanlar gibi olacaksınız, kendi yataklarınızda.
Yorgunluk ve sessizlik hoştur. İş bitimi yaklaşırken, o kirece bulanmış suratlar gülümseyerek, biraz da pembeleşir.
Senin adın, senin hikayen. Daha sen doğmadan, burnunun ucun da tüten koku, senin işinin adını, senin alnına yazdırdı. Zaten sen doğmadan işin de hazırdı. Zaten senin hiç iş düşünmene gerek kalmadan. Kötü şans mı, iyi şans mı bu?
Havada işsizlik kokusu var. Havada bisküvinin mis gibi kokusu var. Karaman nüfusunu ayağa kaldıran, yedirip doyuran, kasaba ve köylerden akın akın, insanları sıcacık yataklarından kaldırıp getirten, insanların burunlarına gelen koku ve burunlarının dibinde ki iş. Zamanla kendilerine kişilik kazandıran işleri, isimlerinizin başına ileri de, daha ileriki zamanlarda, bir de ünvan eklettirdikleri; fırın ustası, paketleme ustası, bölüm sorumlusu, bölüm şefi, vardiya çavuşu, vardiya amiri gibi. Zamanla bu ünvanlar değişebilir. İş, ekmek kavgası olduğu sürece de değişkendir. Ama kişilikler, sergilediğiniz kişilik, sizinle adlandırılır. Herkes işyerinde bir sonraki gününü göremeyebilir. O talihli günleri. Kimi o görev ve sorumluluğu yarıda bırakıyor, kimi görevi tam anlamıyla yerine getiriyor, mükemmel bir duruş sergiliyor, işyerinde o mutlu sona erişmek isteyenler, ulaşmak isteyenler. Umarım herkes ulaşır. Allah'tan dilerim, herkese nasip eder o mutlu sona ulaşmayı. Ulaşmak istedikleri hedeflerine.
Haydi şimdi yemek zamanı. Gidelim, kazandıklarımızı bir güzel yiyelim.
http://yazarimben1.blogspot.com.tr/
Otobüs köyden, yeşil kırlardan çıkıyor. Mahallenin yollarından, dar sokaklarından. Uzaktan alçak, yaklaşınca yükselen binaların yanından geçiyor. Ereğli yolu kavşağında, uzun direğe bağlı, göndere çekili Türk Bayrağını da geçtikten sonra işçiler, kendi mekanları olan işyerlerine geliyorlar. İşyerlerinin etrafı kalın duvarlarla çevrili, binanın girişinde de, kapıda da güvenlik görevlileri var. Otobüs girişin yanında durağa yanaşınca, işçiler bir bir önlüklerini çekiştire çekiştire iniyorlar, dökülüyorlar. Hiç kimse iş önlüksüz işe alınmıyor. Girişte sıralanıp, güvenlikçi bayan tarafından, bayan işçiler kontrol ediliyor. İşçiler, tek tek işyerine yollanıyor. Bayanlara ait, dinlenmeleri, soyunup giyinmeleri için uzun ve geniş bir bölme var, orada birikiyorlar. Kıyafet dolaplarının olduğu bir bölüm, tuvalet ve lavabo var. Karşılıklı, bitişik nizam dolaplarda iş kıyafetleri var. Ayrıca dolapların duvarlarında, kendilerine ait, bazı özel resimleri var. İş için lazım olan minik aletler, onlar alınıyor ve dolaplara özel eşyalar bırakılıyor.
Hepsi özenle giyinmişler ve yeni bir iş gününe hazırlanıyorlar. Esmer, kumral, sarışın kızlar, mahmur bakışlı, iri gözlü kızlar, masum yüzlü, baygın gözlü kızlar, karamsar, ortama soğuk bakan kızlar, kalkık dudaklı, alacaklı bakışlı kızlar, ama hiç kuşkusuz, hepsinde de aynı dilek ve temenni var. Hayırlısıyla, kazasız, belasız, sabahı edebilmek.
Ayakkabıları terlik. O terlik içinde küçük muntazam ayaklar. O ayakları saran, kilim desenli patikler. Oldum olası yorgun ayaklar. Bazen de gergin, bazen de tez, heyecanlı, telaşlı ayaklar. O adımlar hızlandığında, sıklaştığında, o kızları birbirine yakınlaştıran,, önlerinde hazır duran fırınlara, bisküvilerle birlikte, kızların hikayelerini de sarıp sarmalayan, paketleme makinalarına ulaştıran ayaklar.
Çalıştıkları işyerlerinde, işçiyi sıkıntıya sokacak, bunaltacak şekilde yığıntılı bir işle de karşılaşmıyorlar. İş ve işçi seviyesi de ayarlı, makinalar otomatik. Kızlar seyrek bir şekilde yayılmışlar, bir araya gelemiyorlar, konuşamıyorlar. Bu otomatik makinalar çok iş çıkartıyorlar ve kızlar arasındaki mesafeyi de onlar açıyorlar.
Gece haftasının son günü, bir haftadır gece uykusuz, gözleri uykusuz, evlerindeki yatakları boş kalmış işçileri, ertesi gün sabahı kahvaltılarını eder etmez, uykuya dalıyorlar. Gündüz uykusu da onları, seme tavuk gibi yapıyor, sersemletiyor. Sersemletiyor ama gerekli, mecbur. O işi gece yapan birileri de, mutlaka olacak. O bisküvileri toplayacak, o bisküviler tırlara dolacak, ertesi gün bir başka kız gelip, bayrağı teslim alacak. O toplayacak, ardı sıra gelen bisküvileri. Sizin yerinizi o dolduracak ve daha sonra başkaları. Herkes yerini bir başkasına bırakacak. İşte o zaman, ne gereği vardı ki uykusuz kalmanın da demeyeceksiniz çünkü, bir gün sonra siz de, aynı gece uyuyanlar gibi olacaksınız, kendi yataklarınızda.
Yorgunluk ve sessizlik hoştur. İş bitimi yaklaşırken, o kirece bulanmış suratlar gülümseyerek, biraz da pembeleşir.
Senin adın, senin hikayen. Daha sen doğmadan, burnunun ucun da tüten koku, senin işinin adını, senin alnına yazdırdı. Zaten sen doğmadan işin de hazırdı. Zaten senin hiç iş düşünmene gerek kalmadan. Kötü şans mı, iyi şans mı bu?
Havada işsizlik kokusu var. Havada bisküvinin mis gibi kokusu var. Karaman nüfusunu ayağa kaldıran, yedirip doyuran, kasaba ve köylerden akın akın, insanları sıcacık yataklarından kaldırıp getirten, insanların burunlarına gelen koku ve burunlarının dibinde ki iş. Zamanla kendilerine kişilik kazandıran işleri, isimlerinizin başına ileri de, daha ileriki zamanlarda, bir de ünvan eklettirdikleri; fırın ustası, paketleme ustası, bölüm sorumlusu, bölüm şefi, vardiya çavuşu, vardiya amiri gibi. Zamanla bu ünvanlar değişebilir. İş, ekmek kavgası olduğu sürece de değişkendir. Ama kişilikler, sergilediğiniz kişilik, sizinle adlandırılır. Herkes işyerinde bir sonraki gününü göremeyebilir. O talihli günleri. Kimi o görev ve sorumluluğu yarıda bırakıyor, kimi görevi tam anlamıyla yerine getiriyor, mükemmel bir duruş sergiliyor, işyerinde o mutlu sona erişmek isteyenler, ulaşmak isteyenler. Umarım herkes ulaşır. Allah'tan dilerim, herkese nasip eder o mutlu sona ulaşmayı. Ulaşmak istedikleri hedeflerine.
Haydi şimdi yemek zamanı. Gidelim, kazandıklarımızı bir güzel yiyelim.
http://yazarimben1.blogspot.com.tr/