Yörük nedir ? Kime denir?

TAKİP ET

Türklüğün orijini, lakabı olarak anlatılan Yörüklüğü bir de amcamızdan dinleyin

Türklüğün orijini, lakabı olarak anlatılan Yörüklüğü bir de amcamızdan dinleyin...

Yörük; yürümek fiilinden yapılmış, Anadolu'da yurt tutan göçebe Oğuz Boylarını (Türkmenleri) ifade eden bir kelime olarak karşılık bulur.



Yörüklüğün tarihçesi

Yörüklük Türklüğün orjinidir, lakabıdır, ta kendisidir. Otantik ismidir. Bilindiği gibi Türklerin ilk yurdu Orta Asya idi. Türkler Çin Seddinin ötesinde, Orta Asya' da çok çetin iklim ve arazi şartlarında göçebe hayvancılıkla geçinmeye çalışıyorlardı. Türklerin bundan sonraki yurdu olan, Hazar Denizinin doğusundaki Maveraünnehir ve Horasan Bölgesi de büyük ölçüde çölden ibaretti. Derken Türkler Anadolu' ya geldiler. Buranın coğrafi özellikleri Türklerin toplumsal gelişmesinde büyük bir paya sahiptir. Anadolu' nun önemli ölçüde yayla ve dağlık oluşu hayvancılık yapan Yörükler' e bildikleri ve ihtiyaçları olan bir ortamı sağlıyordu. Fakat bu yaylanın pek çok yerinde tarıma elverişli ova ve vadiler de vardı. Örneğin, Konya, Ankara, Eskişehir gibi büyük ovalar. Yaylayı çevreleyen dağların ötesinde de bereketli kıyı ovaları sıralanıyordu. Yörükler bu kıtada tedricen, alıştıra alıştıra - bu sayede toplumsal ve kişilikselçok büyük bunalımlara fazla düşmeden - yerleşikliğe, çiftçiliğe geçişin ideal koşullarını buldular. Anadolu' da nüfus yoğunluğunun fazla olmaması yerleşik düzene geçişin nispeten kavgasız gürültüsüz olmasını sağladı.

Malazgirt zaferinden sonra bütün Anadoluya, 24 Oğuz boyuna mensup kabileler fetih heyecanı, yeni yurtlar bulma hevesiyle akmağa başladılar. Türkiyede 24 Oğuz boyunun oymak ve aşiret adını almış binlerce köyü mevcuttur. Bu Türkmen aşiretleri bütün Anadolu' yu Türkmenleştirmişlerdir. Bundan da anlaşıldığı gibi Türkiye' de yörüklerin çok bulunduğu yer diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü Türkiye yörüklerden oluşmuştur. Türkiye'nin mayası yörüklerdir.

Osman Bey, Söğüt civarındaki küçükyörük grubunun liderliğini babası Ertuğrul Bey' den 1281 yılında devralmıştı. Fakat bu sıralarda başkanı olduğu grup tarih sahnesinde tanınmayacak kadar küçük ve önemsizdi. Ancak Osman Bey'in başkanlığında yirmi yıl yaşadıktan sonra bu küçük toplum Aşiretten Beyliğe - Beylikten Cihan Devletine ulaşmıştır.

ޞu an yurdumuzun her köşesinde yerleşmiş yörük boyları ve aşiretleri vardır. Isparta - Antalya civarında Hayta Aşireti, Burdur - Konya civarında Honamlı Aşireti, Korkuteli - Kozan - Kadirli civarında Varsak Aşireti, Erdemli - Mersin - Nevşehir civarında Boynuinceli Aşireti, Kayseri de Avşarlar, Söğüt - Bilecik - Eskişehir - Kütahya - Bursa - Ankara civarında Karakeçilli Aşireti belli başlıcalarındandır.

Osmanlı zamanında olduğu gibi şu anda da Yörük yurttaşlarımız arasında birlik, beraberlik, sevgi ve saygı ile yardımlaşma vardır. Bunlar zaten Türk milletinin özelliklerindendir. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde değişik zamanlarda devamlı yapılan şölenlerle bu tür güzellikler ve milli kültürümüz yaşatılmaya çalışılmaktadır. Eskiden olduğu gibi şimdi de Yörükler Türkiye için birleştirici bir çimento görevi görmektedir. Türk Milletinin asli cevheri olan Yörükler, bütünlüğümüzün ve bağımsızlığımızın sembolü ve garantisidir.

Türk oğlu Türk'tür özümüz bizim,

Yayladan yaylaya gider göçümüz bizim,

Tarihe şan vermiştir ceddimiz bizim,

Oğuz ile Osmanlı'dır kökümüz bizim.

Yörük yemekleri

Yörük yemekleri arasında; Bulgur aşı (Etli pilav), Tarhana Çorbası, Yoğurtlu Yayla Çorbası, Gözleme, Mantı, Hamuraşı, Höşmerim, Keşkek, Lokma sayılabilir.

Yörük kıyafeti

Balıkesir, Bilecik'ten Antalya'ya kadar eski Yörük erkek kılığı zeybek kılığıdır. Üç etek zıbın bir arkada etek iki de yanda etek. Ayakta kısa zeybek donu veya pamuklu, yünlü uzun pantolon. Yakasız gömlek, işlemeli cepken. Belde büyük kuşak üzerinde silahlık. Silahlığın içinde koca bıçak, kulaklı bıçak, tabanca, tarak, ayna, makas, çakmaktaşı vs. bulunuyor. Başta fes, oyalı yazma.

Kadın giyimi ise ayakta edik veya çarık, üç tek entari, cepken, kuşak, başta fes. Fesin üzerine çekilen bir örtü (Poşu, yağlık, yazma vs.)

Yörük yayla ve oba çadırlarının özellikleri

Anadolu'da Yörükler üç türlü çadır kullanırlar.

a) Kara Çadır (Kıl Çadır, Çul Çadır da denir)

b) Keçe Ev (Alaçık, Alıcık da denir)

c) Topağ Ev (Topak Ev, Bekdik Çadırı, Derim Ev de denir)

Kara Çadır keçi kılının ıstar denen dokuma tezgahında dokunmasıyla yapılıp tek katlı, uzunca bir ev biçimindedir. Anadolu'da Manisa ve Kütahya'dan Adana ve Maraş'a kadar Kıl Çadırlar kullanılmaktadır.

Çadır çok kutludur, saygılıdır, dualıdır. Çadır için ataların duası denir. Bu sarsılmaz inanışı ocak ve atalar kültürünün devamı olarak düşünebiliriz. Çadıra kıtlık, bereketsizlik gelmez. Bir kurban kesip dua etmeden yeni çadıra girilmez. Türkiyer17; nin dört tarafında Türk aşiretleri ufak farklar dışında aynı maddi kültüre sahiptirler. Bu da onların bir orijin, bir kültür ve bir medeniyetten geldiklerini gösterir.

Yörük Atasözleri

Aksi giderse yiğidin işi, gaymak yerke çıkar dişi. (Sarıkeçili)

Tarlada izi olanın harmanda yüzü olur. (Avşarlar)

Gayret imanın yarısıdır. (Honamlı)

Deh demeden yürüyen at,

Buyurmadan dutan evlat,

Bir de eyi çıktı mı avrat,

Nedeceksin düğünü, Nedeceksin bayramı,

Gir oyna, çık oyna.

Hababam ha yürümez at,

Bir kaşık su vermez evlat,

Bir de dirliksiz çıktı mı avrat,

Nedeceksin ölümü,

Gir ağla, çık ağla.

ޞifalı Bulgur'un tarihçesi

Bu olay 720 yıl öncesinden gelmektedir. ޞifalı bulgurun tarihçesini anlatmak için önce bir HAYME ANA hakkında bilgi vermemiz gerekmektedir. HAYME ANA Ertuğrul Gazi'nin annesi, Osman Gazi'nin ninesidir. Anadolu'nun Türkleşmesinde katkıları büyüktür.

Hayme Ana ilerlemiş yaşına rağmen dur durak bilmeden çalışıyordu. Pınarlara, derelere, tepelere, Türkçe isimler veriyor. Doğumlarda ebelik yapıyordu. Sanki annelere "Daha fazla çocuk, daha fazla güç" dercesine doğumları teşvik ediyordu. Hayme Ana büyük bir hedefe hazırlanıyor gibiydi. Namazlarında uzun dualar ediyor "Oğullarımız uzasın, dal budak salsın. Öyle çoğalalım ki, Çarşamba Yaylası bizi almasın" diyordu. Yıllar geçti, Hayme Ana Osman Gazinin doğumundan sonra 3-5 yıl daha yaşadı. Belki de torununun Cihangirlik ülküsünü kazanmasına yardımcı oldu.

Bir yayla dönüşü Hayme Ana rahatsızlanır. Bütün obayı bir telaş alır. Bütün herkes tarafında çok sevilen Hayme Ana'nın rahatsızlığı git gide artar. Erenler Kuran okumaya başlar. Hayme Ana son bir defa etrafındakilere bakar. Kara Osman'ı getirmelerini ister. Onu doyasıya öper, Kelime-i ޞehadet getirir ve ruhunu teslim eder. Oba büyük bir yasa bürünür. Hayme Ana'nın mezarı çadırının olduğu yere kazılır. Çevre obalardan Kayı, Avşar, Dodurga, Kınık, bütün Türkmen oğuz boyları cenazede bir araya gelir dualar yapılır. Ertuğrul Gazi, annesi için bizzat kendisi etli bulgur pilavı dağıtır. Daha sonra bu davranış gelenek haline gelir. Bu gelenek 720 yıldır devam ettirilmiştir. Karakeçili Aşireti Hayme Ana'yı "Aşiret Anası" Ertuğrul Bey'i ise "Büyük Ata" kabul ederler. Her yıl yayladan iniş zamanı olan Eylül ayında Hayme Ana'nın hatırası için Söğüt'te yapılan şenliklerde etli bulgur pilavı dağıtılır.

Yörük anısı

1071'de Malazgirt Zaferi ile Anadolu'nun kapısı Müslüman Türk'e açılmıştı. Açılan bu kapıdan 40 tane akıncı yiğidi ile Sultan Alparslanın akıncı beyi Efruz Bey doğudan batıya doğru gelmektedir. Yolda yaşlı bir anaya rastlarlar. Yaşlı anaya hürmeten Efruz Bey elini kaldırır, akıncı gurubunu durdurur. Yaşlı ana kendisine yol veren bu gencin hürmetkar davranışına cevaben "Geç yavrum, yol yiğidin" der. "Geçin anam, yol ananın, yol büyüğündür" diyen Efruz Beyr'e ağıldan süt sağmaktan dönen yaşlı ana elindeki bakracı uzatır. "Evladım! İç! Belli ki sıcaktan dudakların kavrulmuş, hararetin dinsin" der. Efruz Bey; "Sağol anam benim, yanımda arkadaşlarım çok, senin bakracın küçük, bize yetmez" diye içmek istemez. Yaşlı ana "İç oğlum" diye yine ısrar eder. Efruz Bey "Arkadaşlarımın içmediğinden ben de içmem, yemediklerinden ben de yemem" der.

Yaşlı ana ısrarla "İç oğlum, seni düşünen Allah elbette arkadaşlarını da düşünmüştür" deyince, bu söz ve hareketlerden bir hikmet sezen Efruz Bey; "Hak Bismillah" der, bir miktar sütten içer. Bakracı yanındaki arkadaşlarına, onlar da yanındakilere uzatır ve en son akıncı da içer, bakraç tekrar Efruz Bey'e gelir. Bir bakar ki eline ilk bakracı aldığında nasıl dolu ise aynen öyle. Bir yudum bile noksanlanmadan ilahi bir bereketle içtikçe yenileniyor. Akıncı yiğitlerinin tamamı doyasıya içtikten sonra bakracı eline alan yaşlı ana, aralarında tek tük son içenlere de verdikten sonra kenara çekilip "İçin yiğitlerim" dedikçe yiğitler "Ana doydum", "İçin yiğitlerim" dedikçe, "Ana kandım" der. Ana "İçin yiğitlerim" dedikçe, Efruz Bey dahil 40 akıncı karınlarını gösterip "ANADOLU" "ANADOLU" "ANADOLU" der. O gün, bu gün bu toprakların adı Anadolu olarak kalır.

Bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir. Aksini düşünenler Çanakkale Galiçya'da, Kafkaslar'da, Yemen'de, Balkanlar'da, Sakarya'da, Dumlupınar'da, Güney Doğu'da, kısacası üç kıtada milyonlarca şehidimin kanlarında boğulurlar. Yapılan yanlışlardan ecdadımın kemikleri sızlar, ruhları muazzep olur. Buna da biz müsaade etmeyiz.

Yörük Poşusu

Ecdadımız gökteki Alaim-i Sema yani gökkuşağındaki renkleri o kadar çok sevmişler ki o renklerden dokudukları Poşuları başlarına ve omuzları üstüne bağlayarak bir simge gibi kullanmışlardır. Ecdadımızın Orta Asya'da yaptığı büyük göç 300 sene sürüyor. Göçte önce gelenler, sonradan gelenleri poşu ile tanımışlardır. Poşu Yörükler arasında tanışma bağı kuran bir parola gibi olmuştur.

Poşudaki renklerin anlamı ise şöyledir;

Kırmızı: Al bayrağımızın rengini,

Beyaz: Anlığı, ruh ve beden temizliğini,

Yeşil: İmanımızı r11; Muradımızı,

Mavi: Oğuz soyu Kayı Boyur17; nun Flamasının barış zamanındaki rengini (Savaş zamanı kırmızı olur),

Sarı: Buğday başağını, bolluk ve bereketi temsil eder.

Bu renklerin anlamı ve poşunun mazisi tarihimizin derinliklerinden gelmektedir. Bazı kişilerin ve grupların renkler ve poşu ile ilgili çirkin yakıştırmaları toplumumuzu üzmektedir. Üç günlük eşkıya takımının bu renklerle özdeşleşmesi hoş değildir.

erdemliyiz.blogcu.com'a teşekkür ederiz.