Seksenlerde Sanat Müzik

TAKİP ET

Eskiden ahşap eskimez radyolarımız vardı

Eskiden ahşap eskimez radyolarımız vardı. Sabahları erkenden radyo açılırdı. Sabah sabah radyoda çalan halk müziğinin o eşsiz güzel türküleriyle uyanırdık. Coşkulu hareketli sabaha neşe katan uykumuzdan enerjili bir şekilde uyandıran türküleri dinlerdik. Ardından da ağır şarkılar ajans haberleri. Radyonun anteni de sık sık parazit yapardı bu yüzden antenini sağa sola çevirerek cayırtıyı kesmeye çalışırdık. Eskiden halk müziği dinlenirdi. Türk Halk Müziği çok sesli korosu ardından da "Arkası Yarın" radyo tiyatrosu programı çıkardı dizi gibi "Acaba ne olacak?" Meraklı bir şekilde dinlerdik. Tiyatronun o cazibesi verilen seslerle olay sanki gerçekten de yaşanıyormuş hissi ve ertesi günü merak.

Ardından beraber ve solo şarkılar yurttan sesler kadınlar korosu şarkıları ruhu dinlendiren nameler. Müziğin o kadife tonundaki gidiş gelişleri dinleyenlerin ruhlarındaki gamı kederi karamsarlığı alıp götürüyordu. Kadınlar kanaviçe işlerken her ilmeği tek tek dokunan nameler. Kanaviçe motifleri ince narin su gibi o namelerle birlikte akıp giderdi.

Eskiden pikaplarımız vardı evlerimizin hatırı sayılır bir köşesinde dururdu. Oradan sesi açılır dinlenirdi. Plaklarımız vardı. Pikabın iğneli ibresi plakların üzerinde döner dururlardı. Plaklar plastikti kenarları eğiliyordu. Bizim de iki uzun deste yüz kadar plağımız vardı klasik niteliğinde Neşet Ertaş, Murat Çobanoğlu, Aşık Mahsuni Şerif, Nuri Sesigüzel, Ali Ekber Çiçek ve diğer aşıkların da sazlı sözlü atışmalarının olduğu plaklar. Ayrıca gurbete gidenlere yakılan yanık gurbet şarkıları olurdu. Bu şarkılardı en çok Yüksel Özkasap seslendirirdi. Ayrıca makineleşmeyi ilk defa gören gurbetçilerimiz için yine "Makinem makinem" sözlerinin olduğu bir de şarkısı vardı. Bu plakların gelecekte antika değeri taşıyacağı çok pahalıya satılacağı saklamamız gerektiği o zamanlarda gazeteler söylerdi. En büyük bildiğimiz sanatçıların plaklarını saklamıştık daha sonra ne oldu? Bilmiyorum. Plakların dış kağıtlarındaki saz çalan aşıkların resimlerinin görüntüsüyle, babamın görüntüsü çok örtüşürdü. Babam da aradığı her şeyi onlarda buluyormuş onlarla aynı duyguları yaşıyormuş gibi çevirip çevirip aynı plakları dinlerdi.

Babamın pikabı olduğu gibi ablalarımın da teypleri vardı. Pikap gibi evimizin hatırı sayılır bir köşesinde durmaz onlar nereye giderse odadan odaya gezerdi.

Eskiden çarşılarda kasetçi dükkanları vardı tıpkı şimdinin telefoncuları gibi. Kişiye özel olarak listesini verip karışık doldurdukları kasetler olurdu. Bazı kasetlerin başına canlı anons yapılırdı bu şarkılar filancadan filancaya gibi o kişinin duygularını anlatan şarkılardı.

Gençler daha çok arabesk takıntılıydı. Fanatiklerdi. Arabeskin kralları vardı. Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses hayran kitleleri çoğunluktaydı. Özgün müzikte Edip Akbayram, Selda Bağcan, Ahmet Kaya. Taverna müzikte Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu. Küçük şarkıcılar vardı Küçük Emrah Küçük Ceylan. Halk müziğinde Belkıs Akkale, Arif Sağ. Aranjman müzik ise arabeske rakip olarak çıkıyor o da çok seviliyordu. Barış Manço, Nilüfer, Sezen Aksu, Zerrin Özer, Ajda Pekkan şarkıları da çok tutuluyordu. Taverna fantezi müzikte Ümit Besen’in Nikah Masası şarkısı ve Ferdi Özbeğen şarkıları düğünler de çok çalınırdı.

Eskiden gerçekten de çok değerli kaliteli sanatçılarımız vardı. Zeki Müren, Muazzez Abacı, Adnan Şenses, Ahmet Özhan, Emel Sayın, Neşe Karaböcek daha fazlası daha güzellerinin seslendirildiği şarkılar mucize yorumlar mucize şarkılar denilebilecek nitelikte eskimez nostalji şarkılardı.

Eskiden yabancı müzik de çok dinleniyordu. Rock müziğinde Elvis Presley hayranları vardı. Almanya’dan gelen gurbetçilerin getirdikleri yabancı posterler de diğer sanatçıların posterleri gibi evlerin duvarlarını süslerdi.

Karaman sünnet ve düğünlerinde özgün olarak Yenimahalle Roman sanatçılarımız vardı. Düğünleri ve sünnetleri Karaman halkı onlarla davul zurna eşliğinde yapardı.

Eskiden pazar günü televizyonda saat oniki - bir arası veya daha uzun süre klasik müzik çalardı. O saatlerde televizyonu kapatırdık dinleyen olmazdı. Ayrıca haftada bir gün Küçük Ev dizisi çıkardı bizim yaşlarımızda çocuklar oynardı. Onlar ki aileleriyle her pazar günü en temiz kıyafetlerini giyer kiliseye giderlerdi. Kilisede toplanır vaaz dinlerdi.

Eskiden fakirdik ama evlerimize gazete girerdi. Saklambaç, Günaydın gazeteleri vardı. Ayrıca gazetenin ansiklopedi kuponları verenleri vardı. Gazete kuponları biriktirenlerin çoğunluğu da ansiklopedileri okumak için değil vitrinlerini süslemek için kullanırlardı. Ablalarımız ve gençler ise daha çok gazetelerin foto roman bölümü olurdu onu takip eder okurlardı. İki sayfa resimli bir şekilde akşama kadar da onun yorumlarını yaparlardı, çok mutlu ve rahatlamış görünürlerdi. Çünkü okudukları roman onları motive etmeye yetiyordu. Heyecan ve merakla yarını da iple çekerlerdi. Romanlardaki karakterlerle uzaktan bile olsa sanki bir yakınlığı varmış gibi. Onların konuşmalarını kafalarında pekiştirmek istermiş gibi zevkle tekrar ediyorlar resimleri dikkatlice inceleniyorlardı. Sonra resimli aşk romanlarının olduğu cep fotoromanları vardı. Okuyanlar okumayan arkadaşıyla değiş tokuş ediyordu. Her cumartesi de Saklambaç Gazetesi alınıyordu

Eskiden ailecek akşamları yazlık sinemaya gidilirdi. Sinema önlerinde gençler çizgi roman kitaplarını değiştirirlerdi. Tommiks, Teksas, Zagor gibi çok heyecanlı olurdu. Eski sinema Karaman için bir değerdi hoşça vakit geçirilebilecek eğlenilecek ayrıca Karaman'ı da aile birliğini temsil ediyordu. Ailecek gidilecek bir yerdi maalesef yıkıldı, yerine atıl çalışmayan Kervansaray İşhanı yapıldı şu an atıl çalışmıyor Karaman'ı temsil etmiyor Karaman’a hiçbir katma değer sağlamıyor.

Seksenlerde Karaman serisinde adını andığım ölmüşlerimize rahmet, yaşayanlara sağlık sıhhat diliyorum. Selametle...

https://yazarimben1.blogspot.com.tr/