Seksenlerde mekanlar

TAKİP ET

Eskiden Hal pazarı Alparslan Türkeş Parkının olduğu yerdeydi

Eskiden Hal pazarı Alparslan Türkeş Parkının olduğu yerdeydi. Önünde de Hal Fırını bulunurdu karşısında da kasaplar ve Hal Camisi bulunurdu.

Eskiden de şimdiki yerinde İbrala Pazarı bulunurdu. O dükkan öyle de bir işlerdi ki kadınlara metrelerce şalvarlık, düğünlere dürülük, bayramlarda bayramlık Karaman neredeyse oradan giyinirdi. Çünkü dükkan köylülere harman zamanına veresiye, tekstil fabrikasında çalışanlara aylığa veresiye yazıyordu. Herkes de herkesi tanıdığından sorun çıkmıyor gibi görünüyordu. Eskiden naylon poşetler de yoktu. Nurettin Yemenici de yüklü alışverişlerde bir sofralığı bohça yapar sattıklarını içine doldururdu

Eskiden beş köşeli şapkalar kasketler vardı. Şapkaların arkaları boyun yağından kir olurdu meşin gibi ışıl ışıl parladı. Her hafta sonu şapka silinirdi. Dolapta babamın bir takım bayramlığı bulunurdu. Annemin de şalvarı ve üst bluzu birer takım. Özellikle Ağdışarlılar, Aşıranlılar, Suduraklılar, Beydilliler, yani ovalılar şalvarları bol büzgülü kıvırmalı ve kuyruklu olurdu. Neredeyse iki şalvar kumaşından bir şalvar dikinirlerdi. Şalvardaki o bol büzgüyü kuyruğun özel dikimli havası ve aynı kumaştan üst göğnekleriyle kendilerine verdikleri süs endam kıvırma ise bambaşkaydı.

Eskiden hamam günleri olurdu. Kadınlar mahallede toplanır hamama giderlerdi. Leyla Hamamı, Seki Hamamı, Yeni Hamam vardı. Leyla Hamamı’nın içinde ortada geniş bir göbek taşı ve içinde her biri ayrı bölmeli yerleri ve sıcak soğuk su akan çeşmelerin akıtıldığı kurnalar vardı. Bakır nakışlı hamam tasları olurdu. Onunla kurnalarda biriken suyu alır üzerimize boca ederdik. Hamamda oturmak için götçekler olurdu. Tahtadan otuz santim boyunda bir karış eninde onlara oturulurdu. Takunya denilen tahta terlikler olurdu. Yerler mermer olduğundan sabunla ayaklarımız kaymasın diye. Ayrıca kadınların tahta dişli tarakları gençlerin aynalı tarakları olurdu onunla saçlarının dolaşıklarını açar tararlardı. Kadınlar o göbek taşının üzerinde gelir yatarlardı isteyen kendisini orada bulunan keseciye keseletirdi. Hamamdan çıktıktan sonra da hamamın içinde özel giyinme soyunma yerleri olurdu oralarda üstlerini değiştirirler. Evlerinden getirdikleri meyveleri yerler. Oradaki satıcıdan soğukluk alır içerler kendilerini serinletirler o gün orada akşamı ederlerdi.

Eskiden çok ağlayan durmayan, hastalıklı arık gelişmeyen çocukları Abbas Mahallesinde bulunan Demir Gömlek Türbesine getirilirdi. Orada kırk anahtarın üzerinden akıtılan su ile çocuk yıkanır bu durum üç hafta boyunca her Çarşamba tekrar ettirilir. Aileler bu şekilde çocuklarının şifa bulacaklarına inanırlardı. Bu gelenek hala devam ediyor.

Eskiden odun pazarı denilen yerde oduncular olurdu. Öbek öbek kesilmiş kıyılmış odunlar satılırdı. Daha sonraları ise yarısı otuz metrelik olarak ikiye bölündü. Diğer bir adı da buğday pazarıydı. Köylüler buğdaylarını getirir satarlardı. Yün veya telis çuvallarda çekirdek, peynir, tereyağı, ham çökelek, her türlü hububat ürünleri, fasulye, nohut, kuru üzüm. Yumurtayı da saman dolu elle tutulan sepetler içinde satarlardı. Ayrıca köylülerin ellerinde elle tutulan teraziler vardı. Köylüler bakır kaplı zincirli terazilerle getirdikleri ürünleri tartıp satarlardı. Karamandan da ihtiyaçlarını alıp geri dönerlerdi. Daha sonra buğday pazarı şimdiki yerine taşındı tren yolunun arkasına.

Eskiden Karaman sanayisini ayakta tutan bulgurhaneler vardı. Öztürklerin, Yıldızların, Kodabeylerin... Çalışan kadınlar büyük kazanlarda bulgurları kaynatır yere güneşe geniş bez kaputların üzerlerine sererler kuruturlardı. Taş değirmenlerde de öğütürlerdi. Bütün Türkiye’ye buradan bulgur, köftelik bulgur (düğürcük) satılırdı.

Eskiden Karaman’da yollar hep topraktı. Kaldırım yoktu. Yollar kışın yağmurlu zamanlarda hep çamurdu. Şişme balon bisikletlerin tekerlekleri arasına çamur dolar yapışır bisikletleri yürütmezdi.

Eskiden Güdümen tarafında Çavuş gölü vardı. Oraya yürüyerek bisikletle gidilirdi. Bataklıktı. Oraya gelen ırmaklardan balık toplardı. Akşam da annelerimiz temizler yerdik. Karamanın mahallelerinden toplanan inek sürüsü orada otlardı. Biz çocuklar da kışın yakmak için oradan tezek toplardık. Çavuş gölünden sazlıklar vardı. İhtiyacı olanlar oradan sazlık toplar evlerin damlarına sererlerdi.

Eskiden Feritlerin havuzu vardı. Beyaz taşlarla çevriliydi. Çocuklar ve gençler oraya gider yüzerlerdi. Havuzun dışı beton içi taşlarla örülü ve derindi. İyi yüzücüler ustalaşanlar suyun içine eski beş kuruşluk on kuruşluk atar gözleri açık suyun içine dalar o paraları bulup çıkarır böylece kendi aralarında çok zevkli ve heyecanlı yarış ederlerdi.

Eskiden Karaman Kale’sinin ve Hisar mahallesinin olduğu civar tamamen eski evlerle doluydu.

Eskiden mezbahanede çok karın bağırsak olurdu bunları isteyenlere bedava verirlerdi. Evimiz yakın olduğundan ninem her köyden geldiğinde karın ve bağırsakları alır bir çuvala doldurur götürür köy meydanına ocağını kurar sıcak su ile temizler, tuzla ovar, oklava ile bağırsakları ters çevirir, büyük bakır kazanlarda pişirir köylüye ikram ederdi. Elinde ki imkansızlığı imkana çevirir hayır yapardı.

Eskiden şehrin içinde un değirmenleri olurdu. Un öğütürlerdi. Kırmahallede Karaköselerin Değirmeni, Leblebiciler Sokağı denilen şimdiki yerde Leblebiciler Değirmeni, Güneş Değirmeni vardı. Buraya yıkamalı değirmen derlerdi. Ayrıca kaynatılmış buğday götürürdük, değirmen bulgurunu düğürcüğünü kepeğini ayırırdı. Bu işlemler genellikle güzün harman zamanı olurdu. Halk değirmenlerin önünde kuyruk olur sıranın kendisine gelmesini beklerdi.

Eskiden arkadaşım Ermenekli Ayşe vardı. Malikaneyi andıran büyük bahçeli bir evde babasıyla birlikte yaşardı. Evlerini bahçesinde ulu ağacın üzerine çıkar "Keyif 56" diye bağırırdı. Hamidiye Mahallesinde daha sonra orası iş merkezi oldu.

Çocukluğunu yaşamak çok güzel, sorumluluk yok ceplerin boş ellerin temiz sonsuza kadar çocukça kalmak yaz geceleri gibi kısa sürmese hep bisikletin üzerinde kalsak da düşmesek.

Daha fazlası için: http://yazarimben1.blogspot.com.tr/