Seksenlerde Karaman (2)

TAKİP ET

Eskiden Rumlardan kalma evler vardı

Eskiden Rumlardan kalma evler vardı. Muhteşem gizemli bir güzelliği vardı. Tahta oymalı, nakışlı, duvarları büyük, havuzlu evler. Büyük ulu ağaçlı. O evlerde gömme dolaplar, gizli, göz göz bölmeler çoğunluktaydı. Ayrıca kuş evleri vardı. Tek bir kişinin çıkacağı, ince uzun bir merdivenle çatıya, kuş evine çıkılır, kuşlara bakılırdı. Kuşlar orada yuva yapar, yavrularını korurlardı.

Ayrıca evlerimiz kirece boyalıydı. Muhacir komşularımız çok temiz ve titizdi. Muhacir kadınları, evlerinin dışlarını boydan boya beyaz kireçle değil, çamurla sıvarlar, ışıl ışıl parlatırlardı. Çok güzel de kokardı, muhacir evleri olduğu da hemen anlaşılırdı. Kireçli evlerde ise; kireçli duvarların alt kısmında, kemer şeklinde samanla çamur yapılır, onunla sürmelenirdi.

Eskiden muhacir somunu vardı. Ekşimiş hamurla mayalanmış mayalı ekmeklerimiz vardı. Onlara çimen sürerdik. Bazı zamanlarda da çimen olmaz salça veya sarımsaklı biber dökerdik. Dışarıda, sokaklarda yerdik.

Eskiden evlerimizde kedilerimiz olurdu. Birçok da faremiz olurdu. Kediler o fareleri yakalar, mutfaklarımızda biz de kendimizi, güvende hissederdik.

Eskiden pek çok çocuk oyunlarımız vardı. Dışarıda ve evlerimizde oynadığımız. Evde, beş taş, yüzük oyunu, adam asmaca, isim şehir bulmaca, dışarıda da bilye, tahterevalli salıncak, ip atlama, çizgi, yakan top, havalı top oynar, bol bisiklete binerdik.

Eskiden sık sık elektriklerimiz kesilirdi. Gaz lambasının ışığında ders çalışırdık. Ayrıca sınıflarımızda "elektriklerimiz kesildi" mazeretleri çok olurdu, derslerini yapmayan öğrenciler için.

Eskiden İğneci İsmail Amca vardı. Bisikleti ile mahalle mahalle gezer, kendi düzeneğinde getirdiği iğnesini, hastalarına vururdu. İğneci Saadet Abla vardı. Ayrıca apdal sünnetçiler vardı. Onlar da avukat çantası gibi siyah bir çanta ile arada gezer, kendilerince şifa dağıtırlardı. Ama ilkel yöntemle çocukların pipilerine sokulan ve o çocuğun acı acı bağırması kulaklarımızdan gitmezdi.

Cumhuriyet Mahallesinin olduğu yer, eskiden çöplüktü. Eskiden halk o taraflara gitmeye korkardı; ıssızdı. Çöp dökülürdü. Daha sonra ihale ile arsalar halka satıldı. Orası da çöplük olmaktan kurtuldu.

Şehrin ucunda da, şimdiki yerinde mezarlık bulunurdu. Mezarlığın üst bölümünde, Kırbağlar Mahallesinde, şahıslara ait üzüm bağları, bahçeleri vardı

Eskiden şimdiki Fidanboy Süt Fabrikasının olduğu yerler diz boyu yeşillikti. Her yer yeşillikti. Löklerin bahçesi vardı. Çocuklar oralara gider, bahçelerden elma, kayısı, avarlardan da domates, hıyar, hırtlak çalardı.

Eskiden gömme dolaplarımız vardı, yüklüklerimiz. Gardrop, vestiyerimiz yoktu. Banyo yerleri, yüklüklerin altında veya sobanın önünde leğenlerde olurdu.

Eskiden ataya, anaya, babaya saygı, hürmet vardı. Bazı gelinler kayınlarının ve kayınbabalarının yanında konuşmazlar, babalar, çocuklarını kucaklarına alıp sevemezlerdi.

Eskiden çok kar yağardı. Sığırcık kuşları aç kalınca, evlerimizin damlarına konardı. Çocuklar da hazırladıkları delikli kalbur düzeneği ile, kuş yakalardı.

Eskiden süpürge otu vardı. Onunla süpürge yapardık; çalı süpürgesi. Kapı önlerimiz de genellikle toprak olduğundan, kapı önlerini onunla süpürürdük.

Eskiden yazlık sinemaya gidilirdi. Konusu birbirine benzeyen, zengin kız fakir oğlan olsun, yine de inandırıcı ve sıcak gelirdi.

Okullarımızda logaritma cetvelleri vardı. Çocuklarımızın kafaları ilme, fenne daha fazla çalışmasın kendilerini ilerletmesinler diye, beyinleri onunla meşgul oluyordu.

Eskiden düğünlerde Defci Dürüye def çalardı. Ayrıca herkesin isimleri olduğu halde, bir de takma isimleri olurdu. Köfün Ahmet, Motor Hasan, Tavukçu Süleyman, daha nükteli lakapları da, genellikle İbralalılar koyarlardı.

Eskiden meyvelerin bile ayrı bir kokusu vardı. Eskiden mahallelerimizde yol kenarlarında, ebe gümeci, gelincik, ısırgan otu, cırtatan, çeşit çeşit deve dikeni olurdu.

Eskiden kara lastik ayakkabımız vardı. Mavi, siyah, beyaz. Eskiden annelerimizin elindeki en kudretli güç, eskimez naylon terlikleri vardı

Zamanla, kumaş satanlar yerlerini hazır giyimcilere bırakıyordu. Kalın, mavi çizgili, "Gaffur pijamaları"mız vardı.

Eskiden pencere kenarlarını süsleyen küpeli, hanım cama dayandı, onbir aylık, pıtırcık gibi çiçeklerimiz vardı.

Eskiden bakır kaplarımız vardı. Onları kalaylamaya götürürdük. Kazan, leğen, kuşene, sini, tepsi, ayrıca bakır kahve değirmeninde de, evlerimizde kahve öğütürdük.

Eskiden Hey Dergisi, gençlerde küçük cep foto romanları vardı.

Ya düşünüyorum da eskiden bu kadar çok çöpümüz de yoktu. Sadece soba külleri ve evsel organik atıklar vardı. Her biri de, doğaya karışan cinstendi. Doğayı kirletmiyordu.

Eskiden her yer özgür alandı. Özgürlük vardı. Yeryüzü, tıpkı gökyüzü gibi upuzun, ufkumuz boyunca uzayan bir boşluk, düzlükler vardı. At koşturur gibi, bedenlerimiz koşturuyorduk. Her beden de kendi içinde şekilleniyordu. Bazıları dışarılara açılıyor, bazıları da babalarının koyduğu adla kalıyordu.

http://yazarimben1.blogspot.com.tr/