Karaman'ın sabah manzarası

TAKİP ET

ÖZEL FABRİKALARIN ÖZEL İŞÇİLERİ Bisküvi fabrikaları kokusunu sabahın ilk ışıklarıyla birlikte şehrin içlerine doğru gönderiyordu

ÖZEL FABRİKALARIN ÖZEL İŞÇİLERİ

Bisküvi fabrikaları kokusunu sabahın ilk ışıklarıyla birlikte şehrin içlerine doğru gönderiyordu. Şehir bisküvi kokusu ile uyanıyor, kendine geliyordu. Kokulu kızların her biride birer ok gibi evlerinden fırlıyordu. Karaman sokakları, şehir trafiği, birden hareketleniyordu.

Fabrikalar ise çoktan üretime geçmiş, makineler tonlarca mamul paketlemişti. Bu konuda da fabrikaların üretim raporlarına bakmak yerine, Karaman'ın dış ticaretteki ihracat rakamlarına bakmak yeterliydi.

Gerçekten Karaman'ın bisküvinin başkenti olması tonlarca bisküviyi ihracat edip göndermesi genç girişimciler için de teşvik ediciydi. Kışkırtıcıydı. Neler oluyordu? Karaman'a ne oldu? Nasıl oldu? Ama bu arada hiç kimse kızların başarısından da söz etmiyordu. Tamamen rakamlara odaklı kızlarımıza karşı da kayıtsız. Bunun içinde hiç kimseyi suçlamıyorum. Zaten o rakamların yanına kızların başarıları da eklenemezdi. Üstelik o rakamları verirken gizlice de her birimizin zihninde kızlarımızın da başarısı olduğu da yerleşiyordu zaten.

Düz asfalt zemin üzerinde durakta duran kızlarımız. Her birinin kaderi de tebeşirle çizilmiş gibi de olsa, hiç kimse o kızlarımızı durup da okumazdı. Çünkü nasıl olsa her birinin o kızlar hakkında bir görüşleri vardı. O kızlarımızı kaldırma indirme görüşleri. O telaşla koşuşturan ayakları, yarım saat on dakika erken kalkmazsa devamsızlıkla üç yevmiye giderdi. Bakın şuradan bir çömez işçi geliyor. Bir diğer sokaktan da bir kadın Karaman sokaklarını kalabalıklaştıran şehri kolonya gibi saran o koku ve birbirlerine benzeyen kızlar. Oysa her biri kendine özel ayrı bir kişilikte ve her biri de kendi özel işyerine gitme peşinde. O özel servislerine binme derdinde. O ellerindeki cep telefonları özel formaları, özel servisleriyle, özel fabrikanın özel işçileri. O özel işleri bazılarının ellerinde sopa idi. Bazılarının el ve ayaklarını dahi tıkırdatan sesleri. Bazıları da nazik bir hareketiyle arkadaşına el sallıyor. Bazıları da soru sormasan konuşmuyor. Her biri önlükleriyle kendi özel fabrikalarını hatırlatıyordu. Kirece boyalı renkleriyle her biri de beyaz tülbentlerinin altında başlarını kaldırıp birbirlerine selam ediyordu. Her biri bir durakta bir demet, her birinin de iş önlükleri üzerlerinde birer kürk manto. Parmakla gösterilecek bir başarı listesi kendisi de onları izlerken servise yetişmek için telaşla koşuşturan özel bir fabrikanın hanımefendisine çarpmamak için kenara çekildi. Sonra servisleri geldi. Her biri kibar kibar o servisin merdivenlerini çıktılar. Ebette her biri de şu veya bu şekilde o iş gününü de tamamlayacaktı.

Karaman sokaklarında sabah sabah işçiler toplanır. İşçiler dağılır daha sonra cadde ve sokaklarda bir sessizlik olur. Ara sokaklardan kimse geçmez olur. Kimse görünmez. İşte o sıra insanın aklına gelen ya bu fabrikalarda olmasa? Bu işyerleri. İsteklerimizin her biri askıda kalır. Hayallerimizde suya düşmüş olur. Çarşı pazarda da tek bir yaprak kıpırdamaz. Çünkü fabrikalar, kalabalık kıpırdanma canlanma şehir için hareketlilikti. Aynı zamanda gücü temsil ediyordu. İnsanın gözünün önünden akıp giden servisler köşeyi dönen kaçıp giden kızlar. Her biri de şehrin içine gelir getiriciydi. Her biri de şehir ticaretinin canlanması için birer mülk. Bu işyerleri nasıl bir özel işse tüm şehri önüne katmış sürüklüyordu. Sokağı çarşıyı pazar yerlerini kızlar sırtlarında taşıyordu. Her biri ellerinde deste deste para şehre gelir getiriyordu. Mavi önlüklü melekler her biri de fabrikalarının özel servislerinden iniyordu. Servisler işi, işçiyi çarşıyı buluşturuyordu. Kızlar servisten indiler. Şehir kızların akıntısına, kızlar şehrin akıntısına kapılıp bir başka yöne doğru sürüklenip gittiler.

Daha fazlası için: http://yazarimben1.blogspot.com.tr/