Karaman ADAM olur mu?

TAKİP ET

Karaman adam olur mu, ya da Karamanlı Adam olur mu? Olur, bal gibi olur Karaman bizim göz bebeğimiz

Karaman adam olur mu, ya da Karamanlı Adam olur mu?

Olur, bal gibi olur

Karaman bizim göz bebeğimiz. Sevdamız, sevgilimiz.

Gönül sevdiğini de güzel görür. Hani derler ya seven göze karga Zümrüdü Anka gözükür diye.

Karga sayılmasa da elbette pek çok eksiği, yanlışı, ihtiyacı ve olumsuzluğu da var.

Gönül sevdiğinin her zaman kusursuz olmasını istiyor. O nedenle de aklımıza gelen birkaç tespiti buradan sayıverelim.

Karaman elma şehri. Elma hasadı yapılırken ürün de bol olursa 10-20 kuruşlara düşer elma. Sevilen de bir gıdadır... Ama pazarda 2-3 liradan satılır. Iskartaya dökülecek elmalardan birileri seçip de 50 - 100 kuruşa insanlara satalım da, hem misli ile para kazanalım, hem de insanlar yesin, dua etsin demez.

10-20 kuruşa ıskartaya elma döken elma kurusu yapıp da pazarlamayı göze almaz.

Elma birliği de var üstelik. Kenardan köşeden bir yer tutalım da üreticimizin elmasını her çeşidi ile orada pazarlayalım ve tanıtımını yapalım diye kimse düşünmez.

Karamanın bal üretimini tam olarak öğrenemedik ama çok çok yüksek olduğunu biliyoruz. Bal üreticilerinin de bir birliği falan da var. Ama ne hikmetse raflarda Karaman dışından balları fahiş fiyatlara alırız tüketiriz.

Bal üreticilerinin birliği de var üstelik. Kenardan köşeden bir yer tutalım da üreticimizin balını her çeşidi ile orada pazarlayalım ve tanıtımını yapalım diye kimse düşünmez.

Karaman bisküvi, çikolata ve kek şehri. Bazı markaların ürünleri bağımlılık yapacak kadar güzel. Onları üreten devasa şirketlerimiz var. Paraya para demezler. Allah daha çok versin. Ama ne yazık ki bir araya da gelivermezler.

Bir araya gelseler de görkemli bir tanıtım merkezi oluştursalar. Reyonlara böldükleri bu mekanda ürünlerini hem tanıtsalar hem pazarlasalar.

Çok satamazlar mı? Evet, belki masrafını bile kurtarmaz ama sadece kar etmeye yönelik akıl, akıl tutulmasına uğramış demektir. Böylesi bir merkez moral değerler açısından çok önemlidir. Çalışan işçi kendi ürünlerini orada görüp çevresine, ailesine "işte bizim ürünümüz" diyecektir. Gelen misafirler bir tekke gibi orayı mutlaka ziyaret edecek ve vardıkları yerde ballandıra ballandıra anlatacaktır. Seyahate gideceklerin hediye arayışında bir çare olacaktır.

Mermerimiz var. Bu maden, bloklar halinde madenlerden çıkartılıp zor yollardan başka şehirlere devasa bloklar halinde taşınıp oralarda işlenmekte. Zaman kaybı, maliyet yüksekliği. 15 ton gelen bir blok Karamandan kamyonla 500 Km. lik bir şehre taşınıyor. Yol eskiyor kamyon eskiyor mazot yanıyor. O şehre vardığı zaman da işlendikten sonra 15 tonluk bloktan diyelim 10 ton ürün çıkıyor. 5 tonun bedava hamallığı yapılıyor.

O şehirlerdeki mermeri işleyenler Karaman’da tesis kurmak için yıllardır yalvarıyor. Ama dinleyen de yok, ilgilenen de, yer gösteren de.

Şehirlerarası yollarda sık sık görürüz. Birkaç tanktan oluşan süt kamyonları vızır vızır süt taşır. Bu sütlerden bir kısmı Karaman’da üretilip Yurt çapında satılır. Bir kısmı da işlenmek üzere başka şehirlere taşınır.

Urgan bir besi sitesi olarak yıllar öncesinin güzel bir çözümü idi. Ama artık besi sitesi işlevini yitirdi. Ahırlar küçük kalmaya başladı. Üniversitenin bölgeye kurulması ile başlayan okullaşma nedeni ile şehrin merkezinde kaldı. Genişleyen TOKİ siteleri de urgana doğru kaymakta. Üstelik şehrin o boş kalacak devasa stadyumu da o bölgeye yapılıyor. Gübre kokularının ve görüntülerinin arasına.

Yıllar önce mermer sanayi sitesi ile ortaya attığımız bir fikir henüz hayata geçmiş değil. Yeni bir besi sitesine ihtiyaç var. İçinde kombinaları, yem fabrikaları, kanalizasyonu, biyogaz tesisleri, borsası, yoncalıkları vs. olan tam teşekküllü bir besi sitesi ihtiyacı had safhada.

Karadağ Kaf Dağı kadar güzel. Her göreni aşık ediyor. Manazan öyle, İncesu öyle, Gökçeski öyle. Her karışımız tarih, her karışımız kültür.

Ama şehrin sakinleri bile buraları gezip görmekten aciz. Zira bir programlama ve projelendirme yok.

Bir zamanlar balta girmemiş ormanların yer aldığı tepeler kel baş gibi. Varsa yoksa çam dikip o fidanların birkaç yıl içinde kurumasını seyretmekle ömür tüketiyoruz. Vatandaşa orman-tarım ilişkisi içindeki projelerden bahsederek desteklerden ve teşviklerden faydalanması için ön ayak olmuyoruz. Bu konuda bilgi almaya geleni de caydırmak için bir dövmediğimiz kalıyor. Öyle ya, yeni bir dosya fazladan bir iş. Sanki maaş mı artacak.

En acılarından bir konu da şu: Her gün ama her gün mutlaka bir etkinlik yapılmakta. Bazen de birkaç tane. Etkinlik bittikten sonra yerel basında kes/koypala/payıştır mantığı ile yapıldığına dair haberler. Bir iki fotoğraf. Hem de bomboş olan salon görünmesin diye 360 da bir yakalanacak bir açıdan 1-2 resim işlem tamam. (Ben kopyala ve yapıştır diyemem dilim dönmez oldu bu Türkçenin katledildiği şehirde)

Karaman’da tek bir kurum dahi Halkla İlişkiler konusunda geçer not alacak kapasitede değil. Zaten ekseriyetinde böyle bir birim de yok. Bir memura angarya olarak verilmiş sözlü bir görevden öteye geçmiyor. Dolayısı ile çok çok verimli olacak konferanslar, seminerler, eğitici faaliyetler birkaç kişiyle geçiştiriliyor.

Teknoloji sınırların çok ötesine taştı. Bu tür etkinliklerin daha geniş kitlelere duyurulması artık o kadar kolay ki. Bir tıkla on binlere ulaşmanız mümkün. "Genelden duyurduk" kelimesi bizim lügatimizde yok. Anlamayız. Çünkü biz biliriz ki: "Davetsiz yere ya börekçi ya da çörekçi gider" Biz Karamanlılar her birimiz özel insanlarız, genel davetler bizi kapsamaz.

Bu satırları yazdıktan sonra Karamanın kanatsız meleklerinin yanına gideceğim. Sergi hazırlamışlar. Fehmiciğimle, Osmanımla, Ayşegülümle, Sevdemle, Cansucuğumla, İbomla ve diğer meleklerle gönül köprüsü kurup onların harika ürünlerini inceleyeceğiz.

Bu melekler son birkaç yıldır öylesi bir noktaya geldiler ki destan yazıyorlar. Dernek yöneticileri ve harika öğretmenleri sayesinde adeta güzellik fabrikatörü oldular. Bir gönül ordusu kurdular. Gülücükleri yüzlerinde gül oldu. Gözleri pınar oldu mutluluk akıtıyor. Hem de sanat eseri sayılacak ürünleri büyük bir beceri ile üretiveriyorlar.

Ama küçük dağları yaratan çok sayın ve pek değerli erkan, açılışlara tenezzül etmiyor, etseler de sanki bir üstün kastın üst temsilcisi edalarında onlara gülücüğü dahi çok görüyorlar. Geçtik takdir ve tebrik ifadelerinden.

Sade onlara mı? Türkiye ve Dünya çapında ses getiren başarıların altına imza koyanlar hep görmemezlikten geliniyor. Zorlayıp ziyaretlere falan gitseler havalı bir fotoğrafla adeta o başarılarından pay çıkarma çabası gözleniyor. Sanatçısı, sporcusu, yazarı, çizeri, ressamı, bestekarı, güftekarı hep öksüz.

3,5 yıl davet, ziyaret, mesaj, kutlama, vaat, ahkam kesmek el sıkmak, halka el sallamak ve protokolden başka hiçbir, ama kesinlikle hiçbir gayreti, üretimi, hizmeti olmamış kişiler söylemlerindeki gibi gerçekten helal/haram kavramlarını biliyorlarsa bu 3,5 yılın vebalini bir düşünsünler. Sonra da insanların karşısına geçip de yüzlerine tehliz çuval geçirip bir dönem daha vekalet istemesinler.

Konu SEVGİLİmiz olunca, dertler de çok olunca, yazılar da böyle uzun olunca, kantarın topuzu fazla kaçtı, biliyoruz.

Af diliyoruz.

Hasan Özünal