Gasteciler günü bayramısı

TAKİP ET

Sabah biraz gecikmeli uyandım

Sabah biraz gecikmeli uyandım. Geç uyuyabildiğim içindi. Sanırım 04:00 çevirimini duyduğumu hatırlıyorum. Toplantı vardı, erken uyumak, erken uyanmak istedim... Olmadı, tutmadı nedense...

Alarmla uyanıp hemen çıktım polisevine, toplantıya. Evim Cumartesi pazarı içinde ve bugün onların günü.

Domates yüklü bir kamyonet, önce onun geçmesi gerektiğini iddia ederek, durup yol vermemi istedi. Sabah enerjime rağmen, anayolda ve geçiş üstünlüğüm de olsa, tepki vermedim.

Geçti, gitti.

Bir ucu Emniyet Müdürlüğü'ne çıkan kavşak içine, özensizce park ettiği aracından inip, saat 09:10 olduğu için pazar bitmeden yetişme çabasındaki bir abla da durmamı istedi.

Güldüm, yol verdim geçti, gitti.

Polisevine giden sokağa döndüğümde kapıdaki görevli, otopark dolu diye, cadde boyuna veya daha ileriye park etmemi istedi. "Yol üzerine olur mu?" diyecektim, başka bir gelene yöneldi, soramadım, geçti gitti.

Polisevi bahçesine girdim, yönlendirme yapan görevli arka kısımdaki bahçeye geçmemi istedi.

O sırada az önce kapıda arkamdan gelen bir gasteci arkadaş hızlı hızlı yaklaştı. Selam verecektim, gerek görmedi sanırım, bakmadı bu tarafa.

Yine hızlıca yürüyüp, geçti gitti.

24 Temmuz Gasteciler Bayramı nedeniyle tertip edilen kahvaltının alanına vardığımda, beyaz bir kuş alçaldı üzerime, güvercin değildi ama. Bir an başıma konacak zannettim. Öyle ki kanat çırpışlarından doğan rüzgar yüzüme değdi.

Yeterince de alçalmıştı aslında ama konmadı, geçti gitti.

Benden önce gelenler vardı elbette. Ayaküstü muhabbet ediyorlardı. Geçip bir kenara beklemek geldi içimden ama selam vermemek olmazdı. Ahmet Bey... Ertuğrul başkanım... Hüseyin bey... Sayın Kurşun... vs.. Tek tek merhabalaştıktan sonra geçtim ben de bir kenara.

Saate baktım, daha vardı 9 buçuk olmasına. Hasan Hüseyin de oradaymış. Hal hatır sormak istedi. İşler, güçler, falan, filan derken, gözlerimiz Vali beyi takip ediyordu kapı tarafından.

O arada Medeni Hoca geldi. Bizim tarafa yönelmek istedi. Birisi seslenince ters yöne ilerledi. Beni de görmedi sanırım geçti, gitti.

Büyüğümdür, ekmeğini de yedik, emeği de vardır üstümde diye ben gittim yanına. Görememiş gerçekten. Hatırını sordum, rahatsızmış, ilaç kullanıyormuş. Bilmiyordum, yeni öğrendim, üzüldüm...

Üzüldüğümü söyleyecektim, söyleyemedim. Onu da üzmek istemedim, sustum, geçti gitti.

O arada Vali bey de geldi, Emniyet Müdürümüz de. Onlar da tek tek selamladılar bizi. Bekleyenlerle hep birlikte toparlanıp geçtik masalara.

Kalabalık bir gurup karşıya yöneldi. Ben geçmedim güneş var, sıcaktır diye. Bu tarafta da vantilatör vardı, sinüzit nedeniyle daha ileri geçmek istedim.

Arkamdan gelen kalabalık benden önce davrandı, geçti gitti.

Önder Hoca geliyordu. İşaret ettim "gel yer var" diye. Zaten yeri varmış, geçti gitti.

Kahvaltıyla sohbet de başladı. Benim gözüm çaydaydı. Kahvaltılık da, ekmek de nasıl olsa masadaydı da, çay soğumasın diyeydi galiba, masada yoktu.

Neyse ki servis personeli de benim kadar düşünceliymiş. Düşüncem bitmeden çay servis edildi de içim rahatladı. Tek şeker atacaktım da, masada şeker de yoktu, şeker istedim. Personel elinde şekerle karşıya yönelince döndürmek istemedim. Yudumladım şekersizce, geçti gitti.

Derken Vali bey kısa bir konuşma yaptı. Yeni göreve gelmişti Karaman'a. Ondan bahsetti, bayramımızı kutladı, biraz bizi övdü falan.

Kısa kısa gündemden, çalışmalardan bahsetti. Bir kere daha bizim aracılığımızla Karaman'a yatırım yapılmasının karlılığını ve gerekliliğini dile getirmek istedi.

Kahvaltı yapan arkadaşlar not aldıysa sorun yok, değilse zaten mikrofon da problemliydi.

Duyulmadı, geçti gitti.

Ertuğrul Başkan siyasetçilik meziyeti nedeniyle mikrofona ihtiyaç duymadan sesini duyurabiliyordu. Ses tonu da müsaitti, rahat duyduk.

Başkan, Valimiz Fahri Meral'e Karaman'a çok yakın tarihte atanması dolayısı ile bir kere daha "hoş geldiniz" derken, eski valilerden de bahsetti. İyi bahsetmedi.

Farklı fikirde olduğumdan değildi de, yeni valinin yüzüne karşı olduğundandı belki. Bilmiyorum ama hoş gelmeyince bana, araya bir soru falan sorup, konuyu değiştirsem mi düşündüm bir an.

Pek nezaketli olmaz diye yutkundum, geçti, gitti.

Doymaya başlayınca galiba, Hasan Hüseyin sigara içmek istedi.

Ben de fırsat arıyormuşum, ikinci çayı beraber tüttürdük. Biliyorum bunu televizyonda anlatsam sesimi mozaiklerlerdi. Neyse içtik, geçti, gitti.

Sonra Gasteciler Bayramında dile getirilmesi gereken çok önemli bir konu, tüm gasteci arkadaşlarımızın sıkıntısı olan, güneş enerjisi yatırımlarıyla ilgili düşüncelerini aktardı sayın Cemiyet Başkanımız.

Duygulandım doğrusu. Habercilik yaparken nasıl da muzdariptik güneş enerjisi yatırımı yapmadığımız için. Alkışlamak, teşekkür etmek istedim.

Neyse ki uzun sürmedi, zaten mikrofon da arızalıydı, geçti gitti.

Mehmet Çetin'e de ne olduysa kalkıp gasteciler bayramında, gastecilerin sorunlarını falan dile getirdi. Sonra Önder Hocayı da çok kınadım.

Ona neyse artık; özveriyle çalışan habercilerden, dar imkanlardan falan bahsetti. Beklemezdim doğrusu kendisinden.

Söz alıp, "Beyler! gasteciler bayramındayız. Bunları konuşmanın ne zamanı, ne yeri!" diyecektim, mikrofon bozuktu, sustum, geçti gitti.

Pazartesi günü de, bir yerde, (tam duyamadım mikrofon bozuktu) toplantı mı ne bişey varmış galiba. İşaret parmağıyla "bak herkes gelsin!" dedi sanırım Ahmet Bey. Ya da ben o gürültüde o kadar anladım.

Üyesi olduğum başka bir Gazeteciler Cemiyeti'nin, e-postayla bile olsa özel isime yazılmış davetiyesi geldi aklıma. Sonra bu kahvaltı için Valiliğimizin gönderdiği elektronik davetiyeyi düşündüm.

Saat, yer, içerik falan sorayım dedim, mikrofon bozuktu, geçti, gitti.

KGRT'nin Sultan'ı "sıcak" dedi karşıdan. Sanırım o da konuyu değiştirmek istedi.

"Karaman sıcak" dedim, geçti, gitti.

Çayım bitmişti. Vali beyin masasına çay servisi yapıldığını görünce sevindim; bu tarafa da çay istedim.

Çay geldi gelmesine de, şeker yoktu, geçti gitti.

Tam toplantı bitmiş, kalkmıştık ki bizim Serdar sigara istedi.

Serdar'la yürürken, havadan, sudan, işten falan bahsederken kapıya gelmişiz. Oysa gasteciler günü bayramısı kutlayacaktık.

Neyse kahvaltı yaptık, geçti, gitti.