"Çocuklarımı asil Türk Milletine emanet ediyorum"

TAKİP ET

Ülkücü şahsiyetlerin Ülkücü ruhunu tarihte sıklıkla görürsünüz

Ülkücü şahsiyetlerin Ülkücü ruhunu tarihte sıklıkla görürsünüz...

Bunlardan biri de Boğazlayan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'dir.

Vatanseverliğin ağır bedelini ödemiş yiğit- mert, gözü-pek, civan gibi delikanlı olan Kemal Bey; Nemrud Mustafa Paşa'nın başkanlığındaki, çoğunluğunu Ermeni üyelerin meydana getirdiği Divan-ı Harp tarafından "Ermeni tehcirinde vazifesini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu gerekçesiyle" ölüme mahkum edilmiş; 10 Nisan 1919'da Beyazıt meydanında asılarak idam edilmiştir.

Doğru ile yanlışın, haklı ile haksızın mücadelesinde Ülkücü ruh kendini hep doğrunun-haklının yanında konumlandırmıştır.

YARGILANMALAR

Osmanlı topraklarında huzur ve güven içerisinde yaşayan Ermeniler, dış güçlerin de tesiriyle her fırsatta devlet kurma hayaline kapılıp yer yer isyan çıkararak; kadın, çocuk, ihtiyar demeden sivil halkı katletmişlerdir.

Bunun üzerine Osmanlı Hükumeti Ermenileri ülkenin güvenli bölgelerine nakletmek amacıyla "Geçici Sevk ve İskan Kanunu" çıkarır.

Dahiliye Nezaretinin telgraf emri üzerine Kaymakam Kemal Bey, ilçesindeki Ermeniler'in Suriye'ye tehcirini emreder ve güvenli bir şekilde tehcirini sağlar.
Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İtilaf devletlerinin baskısıyla Damat Ferit hükümeti, bu kanunun gereğini uygulayan Türk yöneticileri Divan-ı Harbe sevk eder.

Yargılamalar bir "Ermeni intikam hareketine" dönüşür. "Toplama şahitler" intikamlarını kurban olarak gördükleri Kemal Bey'den çıkarmak için onu en ağır şekilde suçlarlar. İngilizler ve Ermeniler idam cezası vermesi için Mahkeme Başkanı olan Hayret Paşa'ya baskı yapınca, baskılara dayanamayan Hayret Paşa çekilir. Yerine NEMRUT lakabıyla tanınan aslen Kürt olan Mustafa Paşa tayin edilir.

Kemal Bey, Nemrud Mustafa Paşa başkanlığındaki mahkeme tarafından 8 Kasım 1919'da idama mahkum edilir.

İdam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Padişah Mehmet Vahdeddin kararı tasdik etmek istemez ve Şeyhülislam tarafından fetva verilmesini talep eder. Şeyhülislam da zaten İngiliz uşağı, Türk düşmanı Mustafa Sabri'dir. Şeyhülislam; Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey, Diyarbakır Valisi Mehmet Reşit Bey hakkında verilen idam kararına fetva verir. İlk idam edilen Kemal Bey olur.

Dr. Mehmet Reşit Bey soruşturma devam ederken Bekir Ağa Bölüğünden kaçar, yakalanacağını anladığı anda da 6 Şubat 1919 günü intihar eder. Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey de 5 Ağustos 1920 günü idam edilir.

İDAM

Kemal Bey hakkında verilen hüküm 10 Nisan 1919 günü Beyazıt Meydanında yerine getirilir. Mehmet Kemal Bey idam sehpasında son sözlerini söyler, etkileyici bir konuşma yapar, yazılı vasiyetini de teslim eder.

İdam sehpasının etrafını polis ve jandarma sararak, halkın yaklaşması engellenir. Kemal Bey sehpada halka dönerek son sözünü söyler:
"Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin,.. Amin!.,"

Halk hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır.

Halk Kemal Bey'e destek vermek için "Kahrolsun böyle adalet..." diye bağırır. Köşe başlarını tutan Fransız ve İngiliz askeri halkı güçlükle dağıtırlar...
Devrin Adliye Müsteşarı Said Molla cellatları azarlayarak;
"Söyletmeyin bu alçak herifi!... Hemen asın bu k..."

Az sonra 35 yaşındaki gencecik büyük vatansever dar ağacında sallanmaktadır...

İnfaz normal uygulamanın aksine sabaha karşı değil, öğleden sonra alelacele yapılmıştır. Beyazıt Meydanını artık bir yas bürümüştür. Her gün yaptığı gibi cezaevine oğlunu ziyarete giden babası Arif Bey, Beyazıt Meydanından geçerken oğlunun idam edildiğini görünce çılgına döner.
O akşam Bayezid Camisi'nin gasilhanesine bırakılan Kemal Bey'in naaşı sabah buradan alınarak Kadıköy'deki teyzesinin evine getirilir. 10 Nisan 1919'da vasiyeti üzerine, Kadıköy Mahmut Baba türbesinde oğlunun mezarı yanına gömülür.

Cenazesi büyük bir törenle kaldırılmıştır. Töreni Kadıköy, Mecidiyeköy, Üsküdar Dergah şeyhi Münib Efendi idare eder. Çok sayıda subay ve erin de katıldığı cenazeyi Tıbbiye talebeleri "Türkler'in büyük şehidi Kemal Bey" yazılı bir çelenkle karşılarlar. Cenaze alayı geçerken Kadıköy İtfaiye Karakolu önündeki bir manga asker selam durur. Bayrağa sarılı tabut bir çığ gibi büyüyen kalabalığın elleri üzerinde kabristana getirilir. Her adımda artan cenaze alayının geçtiği sokaklarda evlerden kadınlar hıçkırarak gözyaşlarıyla mateme iştirak eder. İntikam yeminleri edilir.
İngilizler halkın gösterdiği ilgiden telaşa düşer.
Kemal Bey artık milletin bir kahramanıdır.

KEMAL BEYİN SON VASİYETİ

Kemal Bey'in vasiyeti tarihe bir belge olarak kalacaktır:
"Tedirgin olmayın, çekingen durmayın, öyle hüzünlü bakmayın. Uzakta kalmayın; yakınıma gelin. Canınızı üzmeyin, saklamaya çalışıp yorulmayın. Hem telaşlanmayın da; hepsini biliyorum. Dünyadaki misafirliğim az sonra bitecek; ebediyetle tanışmaya gideceğim."
"Hayır! Hiç korkmuyorum Nelerden mahrum kalacağım, kimlere uzak düşeceğim aklıma gelmiyor şimdi; nelere ve kimlere kavuşacağımı düşünüyorum."

"Son arzum mu? Var elbette, olmaz mı? Önce bir bayrak istiyorum. Çocukluğumda kucaksız, oyuncaksız; delikanlılığımda atsız, pusatsız kalabildiğim, ama onsuz kalamadığım bayrağımı Bütün çareler tükenince gölgesine sığındığım, üşüyünce aydınlığında ısındığım bayrağımı yan gözle bakanların gözlerini oymakla, selamlamadan uçan kuşların yuvalarını bozmakla suçlandığım bayrağımı istiyorum."

"Ne mi yapacağım? Hiç! Çocukluğumun saflığına döneceğim. Dünya gözüyle son bir defa göreceğim, beyazlığını öpeceğim, kızıllığına yüzümü süreceğim. Ömrümün kısalığına göre hüküm vermeyin. Benim de çok güzel günlerim, unutulması imkansız hatıralarım oldu. Başkalarında bayrak vardı; her bayram sokak sokak dolaşıp bayrağımı aradım. Yere yakın olanlarına yanaklarımı değdirdim -kimsenin bakmadığı zamanları kollayıp- öptüm. Boyumun yetişemeyeceği yüksekliklerde dalgalananlarına selam verdim, hatır sordum. Anlayın beni, istediğimi verin. Bayraklı yaşadım; bayraksız ölemem."

"Bir de Kur’an istiyorum Yaratanımın, her şeyi bilenimin, en doğru tek yolu gösterenimin, esirgeyenimin ve bağışlayanımın kelamını istiyorum. Yegane en büyüğün huzuruna varmadan önce belki birkaç ayetini okuyabileceğim. Son nefesimi vermenin eşiğinde kulluğumdaki noksanların acısını duyacağım. Beni kurtaracak başka ne olabilir? Böylesine huzur içinde olmamı, rahat gitmemi kim sağlayabilir? Kur’an’ımı verin; bu kadarını esirgemeyin; gecikmiş sayılmazsınız. Kur’an’lı yaşadım; Kur’an’sız ölemem."

"Nihayet iki rekat namaz kılmaya yetecek bir zaman istiyorum. Diriliğimdeki borçlarımın bağışlanması için değil, sevdiklerimin muhafaza buyrulması ve uğruna can verdiğim mukaddesatımın çiğnenmemesi için dua edeceğim. Dilimin son hecesi, kalbimin son atışı Kelime-i Şehadet olacak. Sonra, canımı almaya memur edileni incitmeden iteceğim; her şeyi ve herkesi bir yana bırakacağım, ölümsüzlüğün koynuna gireceğim."

"Evet, ey yaşayanlar! Ben işte böyle öleceğim"

"Sakın acımayın; ’gençliğine yazık oldu’ demeyin. Artık çok geç; merhametinize ihtiyacım kalmadı. Şimdi, hepinizin kıskanacağı bir rütbedeyim..."

Kemal Bey Milletin kahramanı oldu... Millet onu unutmadı.

Halk Kemal Bey'in ailesi için kendi aralarında yardım toplar. Daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kanunla "Milli Şehit" olarak kabul etmiştir. Ailelerine ve çocuklarına ömür boyu şeref aylığı bağlanmıştır. Boğazlıyan'da bir mahalle ve bir ilkokul "Milli Şehit"in adını taşır.

Çünkü Mehmet Kemal Bey Anadolu’da kendi istiklali için çalışan ve uğraşan kan döken bir halkın ilk kurbanıdır. Kemal Bey’in uğradığı haksızlık Türk milletinin canla başla yürüttüğü Milli Mücadeleyi derinden etkilemiş, Anadolu’da milli bir hareketin doğmasına sebebiyet vermiştir. TBMM, Kemal Bey’in idamı neticesinde doğmuştur.

"YALNIZ ERMENİ MALI OLSUN"

Kemal Bey’in kızı merhum Müşerref Gürenci’nin anlattığına göre; Atatürk, dedesini Konya’da kabul eder. Aralarında şu konuşma geçer:
Atatürk: Gel bakalım devletin babası.
Arif Bey: Aman Paşam devletin babası sizsiniz.
Atatürk: Sen öyle bir evlat yetiştirdin ki oğlun bu meşaleyi tutmasaydı biz ateşi yakamazdık. Işık tutan senin oğlundur.
Atatürk hepsinin hatırını sorduktan sonra Arif Beye; "Evlatlarını bana ver ben ilgileneyim..." teklifinde bulunur. Dedem; "Onlar bana emanettir Paşa Hazretleri siz iaşelerini temin edin" cevabını verir. Atatürk; "İstanbul'a git, 20 bin liralık bir mülk beğen... Yalnız Ermeni malı olsun...." der...

MEZARININ BAŞINDA TIBBİYELİ

Mezarının başında bir tıbbiyeli şöyle feryat etmiştir: "Kemal sen şu anda toprağa ektiğimiz bir çiçeksin... Orada büyüyecek dalların o kadar ki, seni bu akıbete layık görenlerin hepsini paramparça edecekler, intikamın behemal alınacaktır Kemal...".

Ruhu Şad Olsun.