Ben kendimi tanıyamamışım ki

TAKİP ET

"Bize ne oldu? En iyi bildiğimizi zannettiklerimizi tanıyamamışız

"Bize ne oldu? En iyi bildiğimizi zannettiklerimizi tanıyamamışız. Sağlam bildiğimiz çürük çıkıyor. Bu döneklik nereden oluyor?" gibi sorular bu günlerde daha çok soruluyor.

"Kendini bilen Rabbini bilir" anlamında senedi olmayan, tasavvuf kitaplarında Hadis diye verilen, Yahya bin Muaz er-Raziye de nisbet edilen bu güzel sözde de ifade edildiği gibi kişinin kendisini bilmesinin de zor olduğu bir durumda ben ne söyleyeyim?

Ben, kendim hakkında karar verememişken, başkaları hakkında nasıl karar vereyim.

Duruma göre bilmediğim taraflarımın ortaya çıktığını görüyor ve şaşkın şaşkın kendime dışarıdan bakıyorum ve "Bu ben miyim" diye parmağımı ısırıyorum.

Alex Carrel’in "İnsan Bu Meçhul" isimli eserini en az otuz yıl önce okumuştum.

Bu meçhul insanı açıklamak bize düşmez.

Tarih boyunca Peygamber babasına karşı direnen Nuh aleyhisselamın oğlunu,

Lut aleyhisselamın kafirlerle beraber olan hanımını,

İbrahim aleyhisselamın babasını Kur’andan okumanın anlamı, bu durumların açıklanması içindir.

Oğlunu beşikte iken boğan krallar, babasının kellesini koparan oğullar, kardeşinin kafasına demir maske geçirip ömür boyu ölüme terk eden kardeşler gördü insanlık tarihi.

Hindistan Başbakanı Bayan Gandi’yi öldüren koruma görevlisi, İnci babayı öldüren has adamı, eşini öldüren kadın veya erkekler hep bizim meçhullüğümüzü gösterir.

Burada hep kötü örnekler verdim.

Benim üslubuma uymadığını hemen anladınız. Çünkü ben hep iyi örnekler sunmayı tercih ederim. İyi örneklerimiz o kadar çok ki, her an soluduğumuz hava gibi onun farkında olamayız.

Özal hükümeti döneminde ben Ayasofya cami imamı iken Ayasofya günlerce basının gündeminden düşmedi.

Cumhuriyet gazetesinden gelen değerli bir muhabir söyleşi esnasında "Hocam, şu anda bakan olan Mehmet Keçeciler, Cemil Çiçek gibi bakanlar bir zamanlar "Ayasofya aşılsın, zincirler kırılsın" diye yürüyüş yapan insanlar. Şimdi Bakan oldukları halde niçin açmıyorlar?" demişti.

Ben de cevap olarak "Bilemem. Başkaları adına konuşamam. Ancak tek arabalık tozlu bir yolda kamyon gidiyormuş. Arkasından gelen otobüs yol istemiş, kamyon kenara çekilip yol vermemiş. Çünkü otobüs öne geçerse kamyon toz yutacakmış. Eski otobüsler yazın toz dolabı, kışın buzdolabı gibi olduğundan otobüstekiler kamyon şoförünü yakalayıp dövmeye karar vermişler. Bir ırmak kenarına varınca kamyon şoförü kamyonu çayırlığa çekmiş. Otobüs de durmuş ve yolcuların hepsi birden kamyona doğru koşmuşlar. Şoförü dövecekler. Kamyonun yanına ilk varan yiğit hemen dereye inmiş. İkinci adam varmış o da dereye inmiş. Kırkıncı adam da dereye inince Otobüs şoförü meraklanmış. Eli cebinde ıslık çalarak yan gözle kamyonu gözleyerek dereye inerken bakmış ki, kamyon şoförü kamyonun camından dışarıya tabancanın namlusunu uzatmış.

Ben bilemem "Ayasofya’nın anahtarı Meclisteymiş" diyerek oraya koşanlar kapıdan içeri girince niçin oraya geldiklerini unutuyorlar. Ne görüyorlar ben onu bilemem.

Fatih Sultan Mehmet, surları delip geçecek topları döktürürken 18 tonluk Şahi isimli topu döken ustalar arasında Macar asıllı Urban usta da varmış.

Hıristiyanlar, ajan gönderip dinden dönüp dönmediğini sordurmuşlar.

Macar Urban usta, "Ben dinimden dönmedim" demiş ve ispat için istavroz çıkarmış.

Hıristiyanlığın merkezi olan Konstantin’i fethedecek topları dökerken İstavroz çıkarıyormuş.